268 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 268
Membre(s) : 0
Total :268

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 21h26:51
murat_erpuyan : 21h29:15
SelimIII : 1 jour, 10h53:47
Salih_Bozok : 3 jours
cengiz-han : 4 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Günümüz Türkiyesi
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Günümüz Türkiyesi
Aller à la page 1, 2, 3 ... 14, 15, 16  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 05 Oct 2013 16:37    Sujet du message: Günümüz Türkiyesi Répondre en citant

Burada AKP Türkiyesi adli bir konu var :

http://www.ataturquie.asso.fr/modules.php?ModPath=phpBB2&ModStart=viewtopic&t=5012&t=5012&sid=dfb2499901e05b8a604760f683fdca71

41bin den fazla tik almis, 300 civarinda mesaj yazilmis!

2002'den beri tek basina iktidarda olan AKP nin getirdigi 2013 Turkiyesi çok karamsar bir tablo.

Ekonominin konjonkturel ve içsel dinamikleri de makyaj olamayacak duzeyde, bakin Avro, artik 2,70...

Ama esas tehlike Turkiye insanlarinin bolunmuslugu ve insanlarin içindeki ofkelerin, kizginliklarin artik birinin digerinden nefret hale gelmis olmasi. Bu bolunmenin bas mimari da Erdogan !

Son zamanlarda yangina korukle giderek yangini yaydi, insanlari birbirine dusurup kirdirmak istedi, tahrik etti ve bunu da yalan soyleyerek yapmaktan kaçinmadi hem de muslumanligini one çikararak.

Murat Bey benden once davranmis Yilmaz Özdil'in yazisini islemis :
http://www.ataturquie.asso.fr/modules.php?ModPath=phpBB2&ModStart=viewtopic&t=7574

Türk insanin bir kismi da artik RTE için nefret besliyor, onu yeren Esad'a bile arka çikiyor. Özdil bosuna yazmis, RTE'nin kotu olmasi Esad'i iyi yapmaz diye ancak insanlar kizginlik ve bezginlikten aklim selimden uzaklasiyorlar...

Kendi bakanin tabirini kullanip "kina yaksin" demek bana yakismaz...

Olan Turkiye'ye oldu...

Iste Af orgutunun raporu, 2013 Turkiyesinin kara yuzunu gosteriyor, polise ben emir verdim, polis destan yazdi diyor RTE, uluslarasi aydinlarin uyarisi birgun basina bela olabilir : halkina zulm etmekten yargilanabilir RTE...

Akli selim hakim olmasini umabilir miyiz halen?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 05 Oct 2013 16:39    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Sedat ERGIN
Hürriyet 05 Ekim 2013

Af örgütü raporu: Hayır kâbus değil, Türkiye 2013

İSTANBUL Fizik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Alper Merdoğlu 16 Haziran günü Taksim Dayanışma Platformu’nun basın açıklamasına katılmaya giderken Sıraselviler Caddesi’nde bir polis grubu ile karşılaştı.

Bazıları sivil giyimli beş kişilik polis grubu, Merdoğlu’na cop, tekme ve yumrukla girişti. Polis, ellerini arkadan metal kelepçelerle bağladıktan sonra suratına biber gazı sıktı. Bu sırada yere düştü. Düştükten sonra da tekmelendi ve yumruklandı.
Ardından Taksim Meydanı’nda polis otobüslerinin park ettiği yere götürüldü Merdoğlu. Bu, daha çok dayak demekti. Þöyle anlatıyor sonrasını: “Otobüslerin arkasında dövdükten sonra tekrar otobüsün önüne götürüp orada da dövdüler. Sonra beni arka tarafta dövmeye devam ettiler. Sonra dışarı çıkarıp başka bir otobüse bindirdiler ve orada da dövdüler”.
Götürüldüğü Haseki Hastanesi’nde doktor kendisine “kulak zarının patladığını” söyleyecek, daha sonra “kulağında duyma zorluğu, burun köprüsünde morarma, ayağında ve dizlerinde yüzeysel incinme, sol kolunda, omzunda, sırtında, morarma olduğu” yolunda rapor verecekti.

* * *

Merdoğlu’nun yediği polis dayağı, Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) hafta içinde açıkladığı “Gezi Parkı Eylemleri/Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Þiddet Kullanılarak Engelleniyor” başlıklı raporda dikkat çekilen pek çok insan hakkı ihlalinden yalnızca biridir.
Raporda aslında çok daha ürkütücü vakalar da var. Örneğin, İstanbul’da 3 Haziran’da evine giderken bir grup polis tarafından öldüresiye dövülen iki çocuk babası minibüs şoförü Hakan Yaman’ın (37) başına gelenler... Af Örgütü’nün adli tıp raporundan yaptığı alıntıya göre, Yaman’ın “burnu, elmacıkkemiği ve çenesi kırılmış, bir gözünü tamamen kaybetmiş, diğer gözünde de yüzde 80 görme kaybı ortaya çıkmıştır”.
Raporun çarpıcı tarafı, saptamaların büyük bir bölümünün doğrudan hak ihlaline uğrayan -örneğin gözünü kaybeden- vatandaşların anlatımlarına dayanmasıdır. Yediği tekmeler nedeniyle idrar yolunda ödem meydana gelip penisinden kan gelenler, kafatası çatlayıp beyin kanaması geçirenler, saçlarından tutulup yerde sürüklenenler, polis tarafından alıkonulduktan sonra cinsel tacize uğrayan kadınlar gibi...
Bütün bu anlatımları okurken bazen bir korku filmini izlediğiniz gibi bir hisse kapılıyor, sıkça bir kâbusun içinde buluyorsunuz kendinizi. Anlatımların çoğunda beliren vahşet tabloları, polisin hiçbir kurala tabi olmadığı, vatandaşların devlet karşısında tümüyle korumasız bırakıldığı baskıcı, şiddetsever bir üçüncü dünya rejimini çağrıştırıyor.
Karşınızdaki kâbus değil, yaşadığınız ülkenin kendi gerçekliğidir. Buna bir ad koyma istiyorsanız, “Türkiye 2013” diye adlandırabilirisiniz.

* * *

Dünyanın insan hakları alanındaki en saygın kuruluşlarından biri olan Londra merkezli Af Örgütü’nün üç ay süren bir saha çalışmasıyla, pek çok mülakat gerçekleştirerek hazırladığı toplam 53 sayfalık rapor, bu konuda şu ana kadar derlenmiş en kapsamlı dökümü oluşturuyor.
Af Örgütü, “eylemlere gösterilen aşırı tepkinin Türkiye içinde ve ülke dışında birçok kişiyi şoka uğrattığını” belirterek, şöyle diyor: “Bu durum, hükümetin sorumluluk sahibi ve insan haklarına saygılı olma iddialarını zayıflattı ve muhalif fikirlere karşı ne kadar hoşgörüsüz olduğunu gösterdi”.

* * *

Raporun en önemli eleştirilerinden biri, belgelenen hak ihlallerinin, kolluk kuvvetlerine zor kullanmaları konusunda “en üst düzeylerde verilen destek” ve ülkede geçerli olan cezasızlık kültüründen, yani hak ihlallerine neden olan kamu görevlilerinden hesap sorulmamasından kaynaklandığını belirtmesi.
Bu noktada çok çarpıcı bir istatistiksel veri de var. Raporda konu edilen aşırı güç kullanımının yol açtığı 20 yaralama vakasından 16’sında mağdurlar suç duyurusunda bulunmuş. Ağustos ayı sonuna gelindiğinde, savcılıkların bunlar arasında yalnızca bir dosyada işlem yaptığı tespit edilmiş. Af Örgütü, “Soruşturmaların seyri konusunda gözlenen bazı erken işaretler bilinen cezasızlığın devam edeceğine işaret etmektedir” diyor.
Bir başka anlatımla, insan hakları kuruluşu, Türkiye’nin bu hak ihlalleri karşısında gerçek bir hukuk devleti gibi hareket edeceği konusunda bir umut taşımıyor.
Hükümetin hazırladığı demokratikleşme paketinde Türkiye’de insan hakları ihlallerinin ana nedenlerinden birini oluşturan cezasızlık kültürünü ortadan kaldıracak hiçbir adıma yer verilmemiş olması, Af Örgütü’nün karamsarlığında hiç de haksız olmadığını gösteriyor.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 05 Oct 2013 16:41    Sujet du message: Répondre en citant

2013 Turkiyesinde

Raskolnikoff "Turkiye'de kadin olmak" konusuna Ayse Arman'in yazisini eklemis :

Raskolnikoff a écrit:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24830793.asp?yazarid=12&hid=24831428


Ayse ARMAN yaziyor:

Polis memurundan tecavüz tehdidi

Daily News’tan Belgin Akaltan sayesinde Pınar’ı buldum, konuştum.Pınar’ın yaşadıkları, tüyler ürpertici. Başına gelenleri, birebir ondan dinledim. Buyurun siz de dinleyin...

Seni uzun zamandır arıyordum, çünkü yaşadıklarının “şehir efsanesi” olduğunu sanıyordum. Başına gelenleri bizimle paylaşır mısın?
- Adım Pınar. Çocuk gelişimi ve pedagoji eğitimi aldım. Turizm sektöründe çalışıyorum. Gezi olayları sırasında, polis tarafından şiddete uğradım, feci şekilde dayak yedim, elle ve sözle taciz edildim, tecavüz tehdidi yaşadım ve tecavüzden şans eseri kurtuldum...

En başından anlatır mısın?
- Benim tek suçum, evime gitmeye çalışmaktı!

2 Haziran günü ne oldu?
- Beşiktaş’ta bir arkadaşıma uğramıştım. Saat 20.30’du. Minibüse binip, Tarabya’ya evime gidecektim. Beşiktaş ışıklara geldim, baktım ne minibüs var, ne taksi. Tam o sırada, birileri geldi, beni kolumdan çekiştirmeye başladı...

Gözaltı mı?
- Ben ne olduğunu anlamadım ki. Beni Barbaros Bulvarı’nın önünden aldılar. Ama daha sonra, Taksim Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye doğru indiğimi, polise mukavemet gösterip, izinsiz yürüyüş sırasında, kamu malına zarar verdiğimi iddia ettiler. Alakası yok. Tanıklarım var. Kamera kayıtları var.

Seni aldılar, sonra...
- Ortada insan yok, yürüyüş yok, protesto yok. Başladılar beni küfrede küfrede bir yerlere sürüklemeye. Elden ayaktan kesildim. Ben onların polis olduğunu bile anlamadım. Başbakanlık ofisine doğru götürdüler. Baktım, orada polisler var, bir an rahatladım, “Beni kurtarııın!” diye bağırmaya başladım. Böyle de salağım, ne bileyim beni sürükleyenlerin de polis olduğunu...

Kendilerini tanıtmadılar mı? Polis kimliği göstermediler mi?
- Hayır. Ben “Siz kimsiniz?” diye sordukça, kafama bir tane geçiriyorlardı. Ağza alınmayacak küfürler eşliğinde. “Bilmem ne çocuğu!”, “Memleketi siz mi kurtaracaksınız?”, “Bir de kadın başına çıkmış sokağa!” Þoktaydım. Baktım beni götürdükleri yerde başka gençler de var, hepsini dövüyorlar, coplar havada uçuşuyor. Ağızlarından burunlarından kan geliyor, burnu kırılanlar bile vardı.

Gördüklerin karşısında senin yaşadığın ne?
- Korku. Tarif edilemeyecek kadar büyük bir korku. Tek kadın bendim. Beni arabaların arasına sürüklemeye çalıştılar. Biri kolumu kıvırıyor, biri belimi sıkıyor. “Yanlış yapıyorsunuz! Bırakın beni” diye bağırıyorum. Sonra beni bir belediye otobüsünün içine tıktılar. O sırada, biri yüksek sesle bağırdı, “Kimlikleri alın, üstlerini arayın!” “Amirim” dedi biri, “Bir tanesi bayan!” “Orospuya bak! Gece gece ne işi varmış sokakta!” dedi. Gece dediği, saat 20.30. Otobüsün içinde biri, “Çıkar üstündekileri” dedi, refleksle, “Çıkarmayacağım!” dedim. Dediğim anda bir tokat patladı suratımda. Çantamı kolumdan çekip aldılar, yere boşalttılar, üzerimdeki ince kazağı zorla çıkardılar, gömleği de. Tişörtle kaldım. Üstümü ararken, taciz ettiler. Sonra biri yapıştı gırtlağıma, bir polis, adı Süleyman’mış, kafamı, otobüsün camına vurmaya başladı. Beni otobüse bindirdiklerinde, önde otobüsün bıyıklı şoförü oturuyordu, ona, “A...na ko..uğumun çocuğu, ışıkları kapat, in aşağı!” dedi. Sonra bana dönüp, “Seni burada dom...tıp, si...rim, zaten karanlık kimsenin haberi olmaz!” dedi. Ben korkudan titreyerek, “Tamam abi” dedim. Belki biraz sakinleşir diye. Sonra bir başkası geldi, suratımı tuttu ve tükürdü. “Senin gibi kızım olacak, asarım keserim!” dedi. “Siz hiç dağa çıktınız mı?” dedi bir başkası. İşler iyice kontrolden çıktı...

Orada tecavüze uğrarım diye korktun mu?
- Evet. (Ağlıyor...) Allah kurtardı beni. O gün, orada, bana bunu yapanlarla uğraşacağıma dair söz verdim kendime. Çünkü bana bunu yapanlar, beni bu kadar aşağılayanlar, kimse sesini çıkarmazsa, benim çocuğuma da aynı şeyi yapabilirler. Sizin çocuğunuzu da!

Peki sonra?
- Þiddete devam. Sonra birkaç kişi geldi, “Tamam Süleyman, yeter artık!” dedi. Adamın elinden beni aldılar...

Otobüste başka kimse yok muydu?
- Mustafa vardı, Bahçeşehir Üniversitesi’nde okuyormuş. Kız arkadaşları evde mahsur kalmış, yemek istemişler, o da onlara tost filan götürüyormuş, almışlar. O kadar dayak yemişti ki, kendinde değildi, karakolda, “Bizi dövdüler mi?” diye sordu, kafasından kanlar akıyordu, gözünün beyazı görünmüyordu, kan oturmuştu her tarafına. O da şikâyetçi oldu. Uğurcan diye bir çocuk vardı, onun da kolunu kırmışlardı, o da şikâyetçi oldu...

Bu yaşına kadar böyle insanlık dışı bir şey yaşamış mıydın?
- Hayır. Sosyal medyada okuduğumda, abarttıklarını düşünüyordum. Meğer az bile yazılmış. Ben bu kadar cinsel tacizi, aşağılamayı, dayağı, küfrü hak edecek bir şey yapmadım. Þehrin göbeğinde bir otobüste bana yapmadıklarını bırakmadılar.

Sonra peki?
- Yol kapalıydı, bizi tekneyle, ellerimiz kelepçeli bir şekilde önce Balat’a sonra İstinye Devlet Hastanesi’ne götürdüler. Oradaki doktor da feciydi. Yerinden bile kalkmadı bizi muayene etmek için. Dedim ki, “Mustafa’nın kafası kanıyor, gözünün akı kalmamış, kan oturmuş, önce Mustafa’yı alın, belki filmini çekersiniz.” “Sen kendi işine bak!” diye beni tersledi ve ekledi, “Ölürse daha iyi, işinize gelir!” O anda anladım, aslında bize ne olacağı kimsenin umurumda değildi...

Ne raporu verdi?
- Uyduruktan, “Darp edilmişlerdir” raporu. Sonra da, karakola götürdüler. Ne zamanki orada Baro’nun avukatlarını gördüm, mutluluktan havalara uçtum. Sağ olsunlar, onlar yardım etti. Orada bazı gençler, “Þikâyetçi olma, bir şey çıkmaz!” dedi ama ben kendim için olmasa bile Mustafa’ya tanıklık yapmak istedim. Sonra eve gittim, üç gün, kalkmadan, yattım. Sonra, “Bu nasıl bir ülke? Biz bunu hak ediyor muyuz? Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz?” dedim ve kendi adıma da davacı olmaya karar verdim.

Türkiye’de kadın olmak zor mu?
- Türkiye’de insan olmak zor, kadın olmak daha da zor!
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 05 Oct 2013 16:45    Sujet du message: Répondre en citant

Tabii buna gunluk sikinti ve gerginlikleri de eklemek lazim, cinayet dedigi koprunun temelini atip ormanlari yok eden RTE Istanbul trafigini de dah bir içinden çikilmaz hale getirmeye ugrasiyor...

Ahmet Hakan bugun yazmis kosesinde :

Citation:

Çıldırtıcı trafiğin tam ortasından bildiriyorum

ARABADA dört arkadaşız.
İstanbul’un çıldırtıcı trafiğinin tam ortasında dura kalka ilerlemeye çalışıyoruz.
İki buçuk saat geçmesine rağmen hâlâ hedefe yaklaşmış değiliz.

*

Arabada manzara-i umumiye şöyle bir şey:
-İki kez kavga edildi, üç kez barışıldı.
-İki kez ihtiyaç molası verildi.
-Bir kez deli gibi su arandı.
-Üç kez Kadir Abi yâd edildi.
-Beş kez Tokyo Metrosu gibi bir metronun hayali kuruldu.
-Uğranmadık radyo istasyonu bırakılmadı.
-Hangi müziğin dinleneceği hususunda iki kez tartışma yapıldı.
-İki kez susuldu.
-Üç kez marş söylendi.
-Bir kez taraflar birbirlerinin akıl ve ruh sağlığı açısından bir uzmana görünmesini önerdi.

*

Yolculuk sona erdiğinde sanırım bu dört arkadaş, uzun bir süre birbirlerini görmek istemeyecekler.
Ah Kadir Abi ah!
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 05 Oct 2013 17:17    Sujet du message: Répondre en citant

Güleriz aglanacak halimize deyip !

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
duygu
Admin
Admin


Inscrit le: 23 Sep 2008
Messages: 6519

MessagePosté le: 07 Oct 2013 0:41    Sujet du message: Répondre en citant

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
duygu
Admin
Admin


Inscrit le: 23 Sep 2008
Messages: 6519

MessagePosté le: 07 Oct 2013 0:42    Sujet du message: Répondre en citant

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 12 Oct 2013 0:58    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:



Mehmet Y. YILMAZ - H. 09 Ekim 2013
Tramvayın son durağı yaklaşıyor!
YAZDIKLARI beğenilmeyen gazeteciler işlerinden oldular.

Başbakan’ın onaylamadığı gösterilere katılan oyuncuların rol aldığı diziler yayından kaldırıldı.
“Onaylanmayan” Gezi Parkı konulu kapak yapan dergi kapatıldı.
Þimdi de AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in “çok aşırı bulduğu” bir giysiyi giyen yarışma programı sunucusu işinden atıldı.
Memleketimiz, maşallahı var, “ileri demokrasi” yolunda hızla ilerliyor!
Konuşmalarına bakarsanız bir melekler ordusu tarafından yönetiliyoruz ama bir kaş işaretleri ile insanlar işlerinden atılıyor, diziler kaldırılıyor, dergiler kapatılıyor.
Hüseyin Çelik hatırlayacaksınız bir gün önce şöyle konuşmuştu:
“Dün bir kanaldaki yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez”.
“Dünyada kabul edilmez” dediği giysi bir tuvalet.
Bırakın dünyayı, Türkiye’de de mesela bir düğünde kadınların isterlerse rahatça giyebilecekleri ve bu giysileriyle kimseyi rahatsız etmeyecekleri bir gece elbisesi.
Ama biliyorsunuz bu beyler, bir kadının saçını görünce bile bir tuhaf oluyorlar, dekoltesi biraz açık bir giysi görünce yerlerinden hoplamaları normal!
Anormal olan, iktidar partisinin genel başkan yardımcısının “Olmaz bu yani” diye bir sunucunun giysisini mesele yapması, bunu söylerken bir de yüzü kızarmadan “Kimsenin kıyafetine falan karıştığımız yok” demesi!
Karışsalardı neler olabilecekti, tahmin etmek zor değil!
Bakın Başbakan dün ne dedi: “Bu dava adeta iğneyle kuyu kazılarak bugüne ulaşılmıştır. Başımızı asla öne eğmeyecek, dava taşını gediğine koyana kadar mücadele edeceğiz”.
“Dava taşının gediğinin nerede” olduğu da belli.
Öyle görünüyor ki “demokrasi tramvayının son durağına” hızla yaklaşıyoruz!

‘Yavuz rant’ köprüsü!

İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Boğaz’a yapılacak üçüncü köprünün İstanbul trafiğini rahatlatacağını söyledi.
Hatırlayacaksınız, Ulaştırma Bakanı da daha önce üçüncü köprünün transit trafiği kent dışına kaydıracağını söylemişti.
Þöyle bir hesap: İkinci köprüden transit geçen kamyon–TIR trafiğini üçüncü bir köprüye kaydıralım, böylece ikinci köprü rahatlasın, İstanbul’un trafik sorunu çözülsün.
Türkiye İstatistik Kurumu ve Karayolları’nın çalışmaları gösteriyordu ki Boğaz köprüleri üzerindeki transit kamyon trafiği, toplam trafiğin yüzde 2’sini ancak buluyor.
Eğer üçüncü köprünün bütün kamyon trafiğini çekmesini istiyorsanız, yapmanız gereken şey bu kez çok sayıda kavşak ve bağlantı yolu ile köprü çevre yolunu kent içine bağlamak. Çünkü her kamyon ve TIR da bu kentin içinden transit geçip gitmiyor.
Hafriyat kamyonlarından tutun, kentte üretilenleri başka yerlere taşıyacak olanlara kadar tüm kamyonların bir şekilde şehrin içine girmesi gerekiyor çünkü.
Ancak bu yapıldığı zaman Kadir Bey’in söylediği gerçekleşebilir, üçüncü köprü bir süreliğine de olsa kent trafiğini rahatlatabilir.
Ama o zaman da kentin kuzeye doğru genişlemesi, yeni yerleşimlerin bu hat üzerinde olması önlenemez.
Bunun anlamı da kuzeydeki ormanlık alanın ve su kaynaklarının yok edilmesidir.
Üçüncü köprünün Başbakan’ın isteğiyle bu bölgeye yapılmasındaki amaç da zaten esasında budur: Yeni rant alanları yaratmak!
Çok beklemeyeceğiz, köprü inşaatı hızla sürüyor, iki seneye kalmadan da bitecek.
En geç üç sene sonra hangi araziyi kimin önceden ucuza kapatıp, sonra kime kaça satacağını göreceğiz.
Tabii düzgün çalışan muhalefet partilerine sahip olabilseydik, o kadar beklememiz de gerekmeyecekti, o da ayrı mesele.

Paket tamam da danışman yerinde duruyor!

BAÞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketi ile ilgili ilk yasal düzenleme nefret suçları ile ilgili olacakmış.
Sabah’ın haberine göre bir Ayrımcılık Komisyonu kurulacak ve ayrımcılık “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, etnik köken, felsefi ve siyasi görüş, sosyal statü, medeni hal, sağlık durumu, özürlülük, yaş ve benzeri temellere dayanan uygulama ve işlemler” olarak tanımlanacakmış.
Kâğıt üzerine yazınca hoş duruyor tabii ama bakalım gerçek hayatta ne ile karşılaşacağız.
Gerçi aşağı yukarı bir fikrimiz var: İşlediğiniz nefret suçu Başbakan’ın ve adamlarının hoşuna giderse cezalandırılmayacaksınız, gitmezse cezalandırılacaksınız!
Bizde işler böyle yürüyor çünkü.
Hatırlarsınız, Gezi Parkı gösterileri sırasında adının önünde Yıldız Teknik Üniversitesi Bölüm Başkanı, Prof. Dr. ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat Danışmanı gibi sıfatlar olan bir Ahmet Atan isimli kişi, böyle bir nefret suçu işledi.
Attığı tweet’lerden bir tanesi şöyleydi mesela:
“Üç–beş eylemci, çapulcu değil, Yahudi, Ermeni ve Rum Öz’ünde ahmakların bileşeni bir grubun isyancıları ile dünden yarına kavgamız olacaktır”.
Þu da var: “Yahudi, Ermeni, Rum’sanız Gezi eylemlerinde rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen soyunuzu araştırın”.
Bu ırkçı nefret suçunu işleyen kişi için AKP zihniyetindeki YÖK ne yaptı? Hiçbir şey.
Aynı zihniyetin belediye başkanı, “Bir etnik aidiyeti hakaret olarak kullanamazsın, bu kentte onlar da yaşıyor, vergisini veriyor, askere gidiyor, senden farkı yok” diyebildi mi? Diyemedi!
İşine son verdi mi? Vermedi, maaş vermeye devam ediyor!
Savcılığın soruşturma açtığını duydunuz mu? Duymadınız!
Oysa bunun için ne paket açmaya gerek vardı, ne de başka bir şeye.
Mevcut yasalarımızla bile bu suç cezalandırılabilirdi, yapılmadı.
Þimdi yapmak istediklerinin samimiyetine nasıl inanacağız?



Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 12 Nov 2013 1:22    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Y. ÖZDIL / H. 07 Kasım 2013

Kızlı erkekli

Hiç unutmam, gene bi gün üniversitenin bahçesinde kızlı erkekli sevişiyoruz, kimimiz bankta sevişiyor, kimimiz merdivenlerde, hava mis, şööyle vapura binip kızlı erkekli sevişe sevişe dolaşsak mı acaba dedik, değişiklik olur püfür püfür sevişiriz, kimimiz faytona binelim sevişelim diyor, kimimiz boşverin gezmeyi, kızlar kahvesine gidip king oynayarak sevişelim diyor, neticede derse girmeye karar verdik, hoca geldi amfiye, saç baş dağınık, belli ki öğle tatilinde sevişmiş, çıkarın sutyenleri kızlı erkekli sınav yapıcam demez mi, buyrun burdan yakın, başladık ağlamaya, etme eyleme hocam dün akşam elektrikler kesikti sevişemedik filan, nafile, fırçaladı hepimizi hoca, biz sizin yaşınızda öğrenciyken yokluk içindeydik, gaz lambasının ışığında sevişirdik, ayakkabımız bile yoktu, yırtık terliklerle sevişirdik, şimdi her türlü imkân var hâlâ sevişmeye üşeniyorsunuz ayıptır dedi, şımarıklığımızdan utandık haliyle, boynumuzu büktük, ufak ufak aklımızda kaldığı kadarıyla seviştik gari... E olacağı buydu, maalesef anca 30 alıp bütünlemeye kaldım, rahmetli babam çok sinirlendi, zaten top peşinde koşmaktan sevişmeye vakit ayıramayan abime öfkeli, bana patladı, biz dişimizden tırnağımızdan arttırıp seni okutmaya çalışıyoruz, senin aklın havada, sevişmeye niyetin yoksa bırak okulu, defol askere git diye bağırdı, rahmetli anam, ana yüreği tabii, bu kadar gitme çocuğun üstüne, sen onun yaşındayken daha mı iyi sevişiyordun sanki dedi, n’apsak falan derken, elektrik-elektronikte bizden üç sınıf büyük bi abla vardı, öğrenci seçme sevişme sınavında Türkiye beşincisiydi, kulakları çınlasın, hakkını ödeyemem, bütün yaz ondan ek sevişme dersleri aldım ve zor kurtardım paçayı finallerde.

*

Gençliğini yaşayamayanlar...
Gençliği böyle zannediyor herhalde.

*

İddia ediyorum, Haydar Dümen bile bizim başbakan kadar kafa yormuyordur bu işlere.




Yalan mi? Ne dedi basbakan o evlerin içinde ne oluyor bilmiyoruz.

Evin içinden sana ne ?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
duygu
Admin
Admin


Inscrit le: 23 Sep 2008
Messages: 6519

MessagePosté le: 13 Nov 2013 0:18    Sujet du message: Répondre en citant

Ferhan Þensoy'dan

Muhbir komşu


Citation:




Üst kata taşınan iki öğrenciden tedirgindi adam. Daha sonra oğlanlardan biri kayboldu, onun yerine eve bir kızın yerleştiği gözümlendi.
- Olmaz ki!
dedi adam.
- Ne olmaz ki?
dedi karısı.
- Oğlanlardan biri kayboldu, eve bir kız geldi, yerleşti.
- Sana ne?
- Olur mu canım? Genelev mi burası?
- Özel ev! Herkesin özel evi, sana ne üst kattakilerden?
- Durumu polise bildirmek lazım.
- Niçin?
- Söyledi ya başbakan; kız erkek birlikte oturamaz, dedi. Öyle
komşularınız varsa, hemen polise ihbar edin, dedi. Ben derhal karakola
gidiyorum.
diyerek ayaklandı adam.
- Bırak allahaşkına, ne işin var karakolda! Üst kattakilerin bize bir
rahatsızlık verdiği yok.
dedi karısı.
- Hayır hayır, onların birlikte oturduğu ortaya çıkar, biz ihbar
etmediğimiz için suçlu duruma düşeriz!
diyerek çıktı evden adam.
Karakola gidip durumu bildirdi, adres verdi.
Talimatlı polis dayandı üst katta oturan oğlanın kapısına. Oğlan kapıyı
aralarken daldılar içeri. Kız masada oturmuş ders çalışıyordu.
- Bu evin kiracısı sen misin?
diye sordu polis.
- Evet.
dedi oğlan.
Bu kız kim?
diye sordu polis.
- Canan.
diye yanıtladı oğlan.
- Birlikte mi oturuyorsunuz?
- Evet.
diye yanıtladı Canan.
- Oturamazsınız.
deyince polis;
Biz evliyiz memur bey.
dedi oğlan.
Polis duraladı, sonra:
- Evlilik cüzdanı görebilir miyim?
dedi.
- Cüzdan yok memur bey. Biz imam nikahlıyız!
dedi Canan gülümseyerek.
Polisler özür dileyip gittiler. Giderken alt katın kapısını çalıp,
muhbir vatandaşa, dini bütün insanları rahatsız ettiği için fırça
çekmeyi de ihmal etmediler.

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
duygu
Admin
Admin


Inscrit le: 23 Sep 2008
Messages: 6519

MessagePosté le: 13 Nov 2013 0:33    Sujet du message: Répondre en citant


(...)

http://www.cumhuriyet.com.tr
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
duygu
Admin
Admin


Inscrit le: 23 Sep 2008
Messages: 6519

MessagePosté le: 13 Nov 2013 1:02    Sujet du message: Répondre en citant

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 27 Déc 2013 18:18    Sujet du message: Répondre en citant

Bir kaç karikatür 2013 Türkiye\'sini çok lafa gerek kalmadan anlatiyor :




*



*

Ve de en aciklisi bu !



dahasini isterseniz :
http://bit.ly/K9f22q
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 30 Déc 2013 22:53    Sujet du message: Répondre en citant

Bir Ahmet Hakan alintisi da ben yapayim !

Citation:

Hurriyet 30 Aralık 2013

Varsayalım ki hepsini Cemaat yapıyor

NE diyoruz?

-“Bırak yargı soruştursun” diyoruz.
-“Temizsen, tek kör kuruş geçmediyse boğazından, alayı yalan ve iftiraysa... Aklanır, temizlenirsin” diyoruz.
-“Böylece yine yeni yeniden mağdur edebiyatı yapma imkânını da elde edersin” diyoruz.
-“Sonuçta bırak yüzde 50’yi, yüzde 70 alırsın” diyoruz.

*

Aldığımız karşılık hep şu oluyor:
“Biz bu yargıya nasıl güvenelim? Bunlar paralel devlet... Bunlar Cemaatçi... Bunlar bize iftira atıyorlar... Bunlar bize savaş açıyor... Bize yazık değil mi?”

*

Buna karşı söylenmesi gerekenleri söyledik:
-“İyi de kendinizden olmayanları bu yargının kollarına davul zurna çalarak teslim eden siz değil misiniz?” dedik.
-“Onlar insan evladı değil miydi?” dedik.
-“Onların anaları, babaları, bacıları yok muydu?” dedik.
-“Onların gözyaşları gözyaşından sayılmıyor mu?” dedik.
-“Onları beton duvarların altına bu yargı gömmedi mi?” dedik.
-“Onlara bunlar yapılırken siz ‘Þeriatın kestiği parmak acımaz’ nutukları atmıyor muydunuz?” dedik.
-“Onlara yazık değil miydi?” dedik.
Hepsini söyledik.
Fakat “çıt” yok.
Bir türlü bu konuda seslerini çıkarmıyorlar.
Ya da çıkaramıyorlar.

*

Madem öyle...
O zaman biraz da başka bir şey söyleyelim:

*

-Varsayalım ki bu yargıya güvenmemekte haklısınız.
-Varsayalım ki yargı olmuş Cemaatçi.
-Varsayalım ki paralel devlet işbaşında.
-Varsayalım ki iftira atıyorlar ve atacaklar.
-Varsayalım ki gerçekten de böyle.

*

Ama ağalar, ama beyler...
Durun bir dakika!
-Siz İlker Başbuğ gibi sahipsiz değilsiniz ki... Bir günde sekiz miting yapıp Edirne’den Hakkâri’ye kadar tüm ülkeyi ayağa kaldırma imkânınız var.
-Siz telefonuna sehven yükleme yapılan o gariban teğmen gibi derdini anlatma imkânından yoksun değilsiniz ki... Konuşunca 18 ayrı kanalı otomatikman canlı yayına geçiren bir korkutuculuğunuz var.
-Siz “Ergenekon’un para kasası” ilan edilen ama sonra beş parasız hapiste can veren Kuddusi Okkır gibi arkasında dayısı olmayan biri değilsiniz ki... Maşallah arkanız pek sağlam.
-Siz Hanefi Avcı gibi bir başına kalmış değilsiniz ki... Kefenlerini giyip sokaklara fırlayan adamlarınız var.
-Siz Kürtler gibi yalnız değilsiniz ki... Elinizde her biri aynı manşeti atan sekiz gazeteniz, yüzlerce konuşan kafanız var.
-Siz Aziz Yıldırım gibi “kolay dokunabilir” değilsiniz ki... Size dokunanın nasıl yanacağını devletin en tepesinden günde en az sekiz kere haykırma imkânınız var.
-Siz Nedim Þener ve Ahmet Þık gibi çevresi olmayan kişiler değilsiniz ki... İstediği zaman başsavcı ile görüşen adalet bakanınız var.
-Siz içeri tıkılan generaller gibi yetkisiz ve etkisiz değilsiniz ki... Beş günde 4 yüz polisi hallaç pamuğu gibi dağıtacak yetkiniz var.
Daha çok şeyiniz var.
Neyse... Uzatmayalım.

*

Yani demem o ki...
Böylesine devasa bir güce karşı yargı, istediği kadar art niyetli olsun, öyle kolayca “kumpas” kuramaz.
Kurmaya kalksa o yargıya mavi gökyüzünü dar edersiniz.
-Savcı bir bildiri dağıtıyorsa... Siz bin bildiri dağıtırsınız.
-Çantada para olmadığı halde var diyorlarsa... Adamı anasından doğduğuna pişman edersiniz.
-Ayakkabı kutusu falan yalansa... Bu yalanı atanları kutulayıp ta Fizan’a sürersiniz...
-Tape’lerinize “sehven” sokuşturma yaparlarsa... O sokuşturmayı, adamlara resmen yedirirsiniz.
-CD’lerinize yükleme yaparlarsa... Yükleme yapana yüklemenin kralını yaparsınız.
-Size bir katakulli falan çevirmeye kalkarlarsa... Feleklerini şaşırtırsınız feleklerini...
Kısacası...
“Yamuk” yapamazlar size...
Yapsalar bile o yamuğu tersine çevirecek devasa bir devlet gücü var elinizde.
Demir yumruğunuzu “güm” diye indirirsiniz tepelerine.
Dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirsiniz onlara.

*

İşte bu yüzden, sırf bu yüzden...
Soruşturmadan kaçmak yerine “Gel aslanım, sor soruştur bizi... Kör bir kuruş yediysek ispatla... Açığa çıkar... Kanıtla...” diye haykırmanız gerekir.
Titizleneceğiniz ve üzerinde duracağınız tek şey, “soruşturmada yamuk yapılmaması” olmalıdır.
Soruşturmanın engellenmesi için harcadığınız enerjinin binde birini bile “soruşturmanın yamuksuz yapılması” için harcasanız...
Ergenekon’dan, Balyoz’dan, KCK’dan, şikeden, Odatv’den, Devrimci Karargâh’tan içeri tıkılan garibanların başına gelenlerin binde biri bile sizin başınıza gelmez.

*

Benim anlamadığım şu:
Bu telaş ne diye?

Ne yapmalı?

TUZ koktu.
Kurtuluş için, adalet için, temiz bir yargı için, hukuk devleti için, hukukun üstünlüğü için, kısacası topyekûn bir arınma için şu üç şeyin yapılması şart:

*

-BİR: Yolsuzluk soruşturmasının engellenmesine derhal son verilmeli, soruşturmanın devamı sağlanmalı.

*

-İKİ: Ne Cemaat’in, ne hükümetin ele geçirmediği, ele geçiremediği... Sadece ‘adalet’in ele geçirdiği... Herkese güven verecek yepyeni bir yargı sistemini kurmak adına tüm toplum harekete geçmeli.

*

-ÜÇ: Hükümet büyük pişmanlıklar, büyük tövbeler, büyük tazminatlar, büyük özürler, büyük günah çıkarmalar eşliğinde Ergenekon’dan Balyoz’a tüm davaların yeniden görülmesini sağlayacak adımlar atmalı.

Roboski bundan daha iyi anlatılamazdı

ÞÖYLE demiş Selahattin Demirtaş:
“Üç bakanın oğlunu gözaltına aldılar diye sekiz yüz polisi görevden aldılar... Burada 34 ana kuzusu öldürüldü, bir onbaşıyı bile görevden almadılar.”

*

Olay budur.
Söylenecek başka bir söz yoktur.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 22 Mai 2014 0:11    Sujet du message: Répondre en citant

Bir arkadasimdan geldi, paylasmak istedim !

Citation:


İstanbul'a son gidişlerimin ikisinde devre arkadaşlarımın ebeveynlerinin vefatları nedeniyle cenazelerine katılma fırsatım oldu.
Gerek cenaze namazı kılınırken gerek müteveffa mezarlıkta toprağa verilirken, imamın, her seferinde duayı anlamsız şekilde uzatıp, araya bir sürü anlaşılmayan ve günlük hayatta kullanımı kısıtlı Arapça kelimeler katarak, kurduğu sonu gelmeyen cümleleri insanların kafasına taşla vurur gibi vurgulayarak, her seferinde töreni bir dini propaganda haline getirdiğini sezdim. Cemaatin gönlünü ve rahmetlinin ruhunu sade bir iki dua ve sözle rahatlatmak yerine, kendinden geçerek avazı çıktığı kadar, kalitesiz bir ses yükseltici alet ile bağıra bağıra her iki seferde insanları adeta rahatsız ettiğini bizzat müşahade ettim.
Son defa, mezarlıkta mevtanın toprağa verilmesi bu yüzden uzadı da uzadı! O sırada ölü yakınlarının bundan açıkça rahatsız olup homurdandıklarını ve insanların kendi aralarında söylendiklerini de gördüm. Ancak kimse imamın ağız ishalini kesemedi!
Bu bakımdan, aşağıdaki kısa videoda kayıtlı Ali Þen'in tepkisini son derece cesur ve yerinde buluyorum.

Allah torun acısını hafifletsin.

Melih M.

http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/74223/Ali_Sen_den_imama_sert_tepki__Kes_masali.html




Gerçekten de Cumhuriyet Gazetesindeki videoda cenaze topraga verilecekken Anadolunun fethinden, Fatih Sultan Mehmet'ten bahsetmenin geregi ne?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page 1, 2, 3 ... 14, 15, 16  Suivante
Page 1 sur 16

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.