Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.
Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Iftira, asagilama, kin, nefret, ikiyüzlülük...
Forums d'A TA TURQUIE Pour un échange interculturel
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13663 Localisation: Paris
Posté le: 14 Juin 2016 0:36 Sujet du message:
Balik bastan korkar, asagidakiler de yukaridakinden geri kalmama yarisi içindeler...
Citation:
TRT canlı yayınında söyledi: Namaz kılmayan hayvandır
Hürriyet Haber12 Haziran 2016 - 21:08Son Güncelleme : 12 Haziran 2016 - 21:16
TRT canlı yayınında söyledi: Namaz kılmayan hayvandır
TRT'de, Ramazan ayı dolayısıyla ekrana gelen 'Ramazan Sevinci' adlı programa katılan Prof. Dr. Mustafa Aşkar, çok tartışılacak bir açıklamada bulundu.
TRT’de Ramazan ayı dolayısıyla iftar öncesi yayınlanan ‘Ramazan Sevinci’ isimli programa katılan Prof. Dr. Mustafa Aşkar, ‘namazı hayvanlar kılmaz, namaz kılmayan hayvandır’ diyerek çok tartışılacak bir açıklamada bulundu.
Ayette yer aldığını belirterek bu sözleri söyleyen Aşkar, insan dışında bir varlığın alnının secdeye gelmediğini, insanın ‘namaz ergonomik’ yaratıldığını ve bu yüzden secde ettiğini ifade etti.
Aşkar son olarak konuyla ilgili, “Ben düz söyleyeyim, ayette de bunu söylüyor, ağır gelmesin, yani namazı hayvanlar kılmaz, namaz kılmayan hayvandır” dedi. Aşkar’ın bu sözleri sosyal medyada büyük tepki çekti.
Alaturka'nin 1934'te, ilgili Vekil'in sozlu emri ile, radyolarimizda calinmasi, evet yasaklanmistir... Ve bence de, bu, bir travmadir. Yasak, sekiz ay kadar sonra, bizzat Gazi'nin emriyle kaldirilmistir.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13663 Localisation: Paris
Posté le: 01 Juil 2016 0:52 Sujet du message:
Istanbul'da 41 kisi hayatini kaybederken, bu AKP milletvekili igrenç tweetler atabilieyor... ISID'i kaçiriyor, PKK'ye yukluyor ve de bunun sorumlusu Kiliçdaroglu oluyor.
Pis Kiliçdaroglu, bu ulkeyi muhalef olmasina ragmen yonetimiyor, eline yuzune bulastiriyor...
Bu kadar pislik olmaz!
Dernière édition par cengiz-han le 17 Mar 2017 1:57; édité 1 fois
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bir “hainler mezarlığı” kurmuş, ilk defin işlemini de yaptırmış.
Gazetede fotoğrafı da vardı, çorak bir arazi ve bir tabela: Hainler Mezarlığı!
Türkiye gibi “haini bol” bir ülkede akıllı bir yatırım gibi görünüyor ilk bakışta.
Ama benim bildiğim İslam dininde, ölüleri kim olurlarsa olsunlar hayırla anmak diye bir şey var.
Ölünün arkasından kötü konuşulmamasını öneren bir hadis de hatırlıyorum.
İlahiyatçılar eminim benim bildiklerimden çok daha fazlasını da biliyorlardır.
Diyanet İşleri Başkanı da darbe girişimi yapıp da ölen darbecilerin cenazeleri için dini hizmet verilmemesini, dini tören yapılmamasını istemişti.
Kadir Bey de, Diyanet İşleri Başkanı da kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar.
Peki bir Müslüman olarak cenaze törenlerinin ölüler için değil, geride kalanlar için olduğunu bilmiyor olabilirler mi?
Kuşkusuz biliyorlar ama bugün böyle davranmak prim yapar diye düşünüyorlar ve biri hainler mezarlığı kuruyor, diğeri cenazelere dini hizmet verdirtmiyor.
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3017 Localisation: Paris
Posté le: 03 Aoû 2016 15:40 Sujet du message:
Citation:
EKONOMİ Bakanı Nihat Zeybekci’ye göre darbeciler öyle cezalandıracakmış ki hepsi “Gebersek de kurtulsak” diye inleyecekmiş.
“Bunları öyle deliklere tıkacağız ki, öyle deliklerde cezasını çekecekler ki, bunlar bir daha o Allah’ın güneşini nefes aldıkça görmeyecekler. Güneş yüzü görmeyecekler. Bir daha insan sesi duymayacaklar. Gebertin bizi diye yalvaracaklar” diyor.
Zeybekci’nin bu “hümanist” yaklaşımının nedeninin biliyorum ve neden böyle dediğini de anlayabiliyorum.
İlk günlerin heyecanıyla sokaktan gelen “idam” çağrılarına çanak tuttular ama şimdi görüyorlar ki bunu yapabilmelerine imkân yok. Darbecilere öfkeli kalabalıkların yüreğini böyle sivri demeçlerle soğutmaya çalışıyorlar.
Bu da normal bir durum. Siyasetçi, kim olursa olsun sokaktan gelen sese kolayca kulağını tıkayamaz.
Bu arkadaşlar, iyi siyasetçi olsalardı sokakların aklına idam fikri düşmeden kitleleri yönlendirebilecek başka şeyler ortaya koyarlardı, orası da ayrı mesele.
Ancak burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor ki bunu da “darbecileri mazlumlaştırmak” diye tarif edebilirim.
En ağır suçlular da dahil herkesin insan olmaktan doğan temel hakları vardır ve işkence, kötü muamele insan onuruna karşı işlenmiş bir suçtur.
Hem işkence yapılanın onurunu ayaklar altına alır, hem de işkenceci giderek insanlık onurundan nasip almamış bir tipe dönüşür.
Bir de şunu düşünelim: En yetkili ağızlar böyle işkence, kötü muamele, idam gibi cezalardan söz ederlerse, yurtdışına kaçan, orada saklanan darbecilerin ekmeğine yağ sürmüş olurlar. Ben uyarmış olayım.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13663 Localisation: Paris
Posté le: 10 Aoû 2016 1:31 Sujet du message:
Citation:
Bir mitingin ardından
Sozcu 9 Ağustos 2016
Emin Cölasan
DİYANET'İN İSLAMLA BAĞDAŞMAYAN YANLIŞI
Sevgili okuyucularım, dün gazetelerde bir haber vardı, okuyunca hem şaşırdım hem de dinimiz adına üzüldüm.
Gökhan Açıkkolu isimli bir öğretmen 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından gözaltına alınıyor. Gözaltı sürecinin ikinci haftasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü nezarethanesinde fenalaşıyor, kaldırıldığı hastanede ölüyor.
Cenazenin İstanbul'da gömülmesine izin verilmiyor.
Ailesi naaşını Konya'ya taşımak için cenaze aracı istiyor, o da verilmiyor. Bu durumda cenaze, ailesi tarafından sağlanan bir araçla Konya'ya götürülüyor.
Cenaze namazı kılınacak, bu kez de Konya'da hiçbir imam kabul etmiyor.
İmam olmayınca öğretmenin cenaze namazını mahalleden biri kıldırıyor ve bir mezarlıkta imam olmadan toprağa veriliyor. Mezarlığa yakınları dışında kimsenin girmesine izin verilmiyor.
Olay bu.
* * *
Öğretmeni tanımam, suçunun ne olduğunu ve gözaltında niçin öldüğünü bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, Diyanet'in bu konudaki tavırları yanlıştır ve dinimize yakışmaz.
Türkiye'de bugüne kadar her cinsten on binlerce suçlu ölmüştür.
Katil, dolandırıcı, vurguncu, hırsız, tecavüzcü, darbeci ve PKK'lı teröristler…
Ben bugüne kadar Diyanet'in binlerce insanımızı şehit eden PKK'lı katiller dahil “Bu şahsın namazı kılınmaz” dediğini, imamlarına bu doğrultuda talimat verdiğini hiç duymadım.
Varsayalım bu öğretmen darbecidir, teröristtir. Yani suçludur…
Ya da belki bu sürek avında, kaynatılan cadı kazanında birilerinin ihbar etmesiyle haksız yere gözaltına alınmış bir masumdur.
İktidar partisinin arka bahçesine dönüşen Diyanet, ölmüş bir insanın intikamını şimdi ailesinden mi almak peşindedir?
Bunun dinimizle bağdaşan bir tarafı var mıdır, varsa nedir?
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3017 Localisation: Paris
Posté le: 13 Aoû 2016 12:25 Sujet du message:
Bu yazi Türkiye'nin son donemlerdeki yozlasmasini çok iyi gosteriyor... Yanar donerlik, yalakalik, yalan, iftira...
Citation:
Duygularımızdaki cam kırıkları…
Sozcu 26 Temmuz 2016
Yilmaz Ozdil
Fethullah Gülen, henüz Türkiye'de tanınmıyordu ama, İzmir Kestanepazarı'nda kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştı, vaazlarını hiç kaçırmayan hatırı sayılır bir esnaf grubu oluşmuştu, Manisa'dan Denizli'den dinlemeye gelenler vardı. Fethullah Gülen bu insanları öğrenci yurdu kurmaları için teşvik etmeye başladı, “ışık evi” tabir edilen cemaat yurtlarının temeli 1972'de İzmir Bozyaka'da atıldı, peşpeşe yenileri açıldı, 10 sene içinde, 1982'de Yamanlar Koleji'ne dönüştü. 12 Eylül darbesinde sağcı solcu, devrimci ülkücü herkesi tutuklamışlar, Fethullah Gülen'e dokunmamışlardı, üstüne, kolejini hizmete açmışlardı! Fethullah Gülen'in gözbebeği tabir edilen Yamanlar Koleji'nin kurucu müdürü, Sezen Aksu'nun babası Sami Yıldırım'dı. “Yaman Dede” lakabıyla tanınıyordu.
*
Akp'yle cemaat imam nikahlıyken… Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan açısından “muhterem hocaefendi”yken… Fethullah Gülen “bu referandumda mezardakiler bile kalksın evet oyu kullansın” derken… Sezen Aksu ne diyordu? Yetmez ama evet diyordu.
*
Başka ne diyordu?
Pkk açılımı sürecinde Tayyip Erdoğan'a bizzat telefon edip, Akp gibi düşünmeyen insanlara “iki cihanda lekeli” diyordu. “Annemle babamla konuştum, canıgönülden destekliyoruz, annem babam bu sürecin karşısında duranları iki cihanda lekeli kabul ediyorlar, ben de öyle görüyorum” diyordu.
*
Sezen Aksu'nun “baba” vurgusu önemliydi. Akp gibi düşünmeyenlere “iki cihanda lekeli” diyen, aslında babasıydı. Kızı tasdikliyordu.
*
Gel zaman git zaman… Akp'yle cemaatin arası bozuldu, 17/25 Aralık patladı, Tayyip Erdoğan o güne kadar öve öve bitiremediği Fethullah Gülen'i haşhaşi, terörist, sülük ilan etti, inlerine gireceğiz dedi.
*
O sırada Berkin öldü… Sezen Aksu kişisel internet sitesine mektup yazdı, “muhakeme yetisini kaybetmiş bir kibir, iktidar ve güç zehirlenmesinden doğan vicdan tutulması Berkin'i de aldı, namuslu insanlar var bu dünyada, illa ki kazanacaklar” dedi.
*
E, pek enteresandı.
*
Oturdum, bu iki açıklamayı alt alta koyarak, Firuze başlıklı yazımı yazdım. “Cemaatle Akp cankuşken, yetmez ama evetti, akp'nin karşısında olanlar iki cihanda lekeliydi, cemaatle akp düşmanken, Tayyip Erdoğan güç zehirlenmesi yaşayan, vicdan tutulması yaşayan, muhakeme yeteneğini kaybetmiş biriydi, Tayyip Erdoğan'ın karşısında olanlar namuslu insanlardı” dedim.
*
Vay sen misin diyen…
*
“Özgürlük” şarkıları söyleyen “hümanist” sanatçımız Sezen Aksu, savcılığa suç duyurusunda bulundu, beş sene hapse atılmamı talep etti. Yanlış okumadınız… Beş sene hapse atılmamı talep etti. Ne kadar büyük bir suç işlediğimi kanıtlamak için de, Kadir Has Üniversitesi'nden bir profesörün hukuki görüşünü şikayet dilekçesine eklemişti.
*
Eğer bu şikayet dosyası Fetocu bir savcıya denk gelseydi, şu anda içerdeydim. Veya, tutuklama olmasa bile, en azından gözaltı mözaltı gibi kepazelikler yaşayacaktım.
Çok şükür ki, namuslu bir savcıya denk geldi. İnceledi, elinin tersiyle itti. Dava bile açılmasına gerek görmeden, reddetti. Kapı gibi, ders gibi gerekçe yazdı, özetle “söz konusu yazıda suç unsuru yok” dedi.
*
Peki, Sezen Aksu hangi gerekçelerle hapse girmemi talep etmişti?
*
Birincisi…
Yalan yazdığımı öne sürmüştü. Tamamen gerçekdışı bir iddiada bulunduğumu, hiç kimse hakkında “iki cihanda lekeli” demediğini, kendisinin söylemediği sözleri, sanki söylemiş gibi yazdığımı, “iki cihanda lekeli” dediğine dair hiçbir veri olmadığını belirtmişti.
*
Halbuki…
Sezen Aksu'nun “iki cihanda lekeli” dediğini söyleyen ben değildim. Akp yandaşı Sabah gazetesi manşet yapmıştı. Ağustos 2009'da “Minik Serçenin Cesur Yüreği” başlığıyla manşet yapmışlardı, “Tayyip Erdoğan'ı telefonla aradığını, bu sürece karşı duranlara iki cihanda lekeli dediğini” yazmışlardı. Sezen Aksu altı sene boyunca bu manşeti yalanlamadı. Türk basınında Sezen Aksu'nun bu lafı dediğini yazmayan kalmadı. Altı sene gıkı çıkmayan Sezen Aksu, her nedense sadece benim yalan yazdığımı öne sürüyordu.
*
İkincisi…
Babasına cemaat yakıştırması yaparak, başta babası, tüm ailesini rencide ettiğimi öne sürüyordu.
*
Halbuki…
Sezen Aksu'nun babasının Yamanlar Koleji'nde kurucu müdür olduğunu her İzmirli gazeteci bilir. Üstelik… Sezen Aksu'nun babasının Yamanlar Koleji'nde kurucu müdür olduğunu yazan sadece ben değildim. Cemaatin yayın organı Kanaltürk'ün Ankara temsilcisi Faruk Mercan tarafından kaleme alınan, 2009'da Doğan Kitap'tan yayınlanan, Fethullah Gülen'in hayatını anlatan kitapta yazıyordu.
*
Tüm bu gerçeklere rağmen, linç edildim. Cemaat tetikçileri koro halinde saldırıya geçti. Bazı sanatçılarımız olan biteni kültür-sanat tartışması zannetti, Sezen Aksu'nun sanatçı kişiliğine dil uzattığımı filan söyledi. Bazı “yeni chp” milletvekilleri beni alenen “düşman” ilan etti, “ırkçı” ilan etti. O zamanlar Hürriyet'te yazıyordum, Hürriyet'te bile beni yerden yere vuran yazılar çıktı.
*
Ve şimdi…
*
Söz konusu yazıda bahsi geçen Yamanlar Koleji polis tarafından basıldı, okulun beşinci katında Fethullah Gülen'in özel makam odasının olduğu yazılıyor, bu odada Fethullah Gülen'in hırka, tespih gibi özel eşyalarının camekanlar içinde adeta kutsal emanet gibi sergilendiği yazılıyor, bu okuldan mezun olduktan sonra harp okullarına giren teğmenlerin, bu makam odasındaki törenle Fethullah Gülen'e bağlılık yemini ettiği yazılıyor, bu teğmenlerin kılıçlarının bu okulda sergilendiği, öbür öğrencilere gösterildiği yazılıyor, okulda askeri kamuflajlar bulunduğu yazılıyor, okulun depolarında seçim sandıkları, oy çuvalları bulunduğu yazılıyor.
*
Beni linç eden gazeteler, sanatçılar, hatta yeni chp milletvekilleri, şu anda, cemaatin ne kadar iğrenç olduğunu anlatıyor.
*
Hayat ne tuhaf değil mi?
*
Doğrusunu isterseniz… Özgürlük şarkıları söyleyen hümanist sanatçımızın hapse girmemi talep etmesine kırılmıştım. Ama, beni asıl darmadağın eden konu bambaşkaydı. Sezen Aksu'nun savcılığa verdiği suç duyurusu dilekçesinde aynen şu cümle yazıyordu:
*
“Sezen Aksu sanatı ile kamuya mal olmuş bir kişiliğe sahiptir. Onu, oluşmamış bir olguyla itham edilen merhum babası ile yapay bir bağlantı kurmak ve siyasal bir akımın içinde göstermeye gayret etmek, toplumda küçük düşürmek amacını açıkça göstermektedir.”
*
“Merhum babam” diyordu.
Babasının rahmetli olduğunu, rahmetli olmuş babası üzerinden yapay bir bağlantı kurduğumu söylüyordu.
*
Halbuki…
Bu dilekçe verildiğinde Sezen Aksu'nun babası yaşıyordu.
“Merhum” denilerek, savcının vicdanına seslenilmiş, ölmüş insanların arkasından iftira atan, vicdansız biri olduğum belirtilmişti.
*
Babası yaşıyordu.
Ve, bana yalancı deniyordu!
*
Aslında ben ve avukatım, Sezen Aksu'nun babasının “merhum” olmadığını elbette biliyorduk. Buna rağmen, savcılık ifademizde bu konudan hiç bahsetmedik. Çünkü… Sezen Aksu babasına “merhum” demeye çekinmemişti ama, ben ve avukatım “babası yaşıyor” demeye utanmıştık.
*
Hukuk önünde… Sezen Aksu adına, bizim yüzümüz kızarmıştı.
*
Ne diyelim…
Hakikat topallayarak da olsa hedefine varıyor.
Her devrin adamı olmaktansa, topluma gerçekleri anlatmaya çalışan yurtseverlere ise, duygularındaki cam kırıkları kalıyor.
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3017 Localisation: Paris
Posté le: 13 Aoû 2016 12:25 Sujet du message:
Bu yazi Türkiye'nin son donemlerdeki yozlasmasini çok iyi gosteriyor... Yanar donerlik, yalakalik, yalan, iftira...
Citation:
Duygularımızdaki cam kırıkları…
Sozcu 26 Temmuz 2016
Yilmaz Ozdil
Fethullah Gülen, henüz Türkiye'de tanınmıyordu ama, İzmir Kestanepazarı'nda kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştı, vaazlarını hiç kaçırmayan hatırı sayılır bir esnaf grubu oluşmuştu, Manisa'dan Denizli'den dinlemeye gelenler vardı. Fethullah Gülen bu insanları öğrenci yurdu kurmaları için teşvik etmeye başladı, “ışık evi” tabir edilen cemaat yurtlarının temeli 1972'de İzmir Bozyaka'da atıldı, peşpeşe yenileri açıldı, 10 sene içinde, 1982'de Yamanlar Koleji'ne dönüştü. 12 Eylül darbesinde sağcı solcu, devrimci ülkücü herkesi tutuklamışlar, Fethullah Gülen'e dokunmamışlardı, üstüne, kolejini hizmete açmışlardı! Fethullah Gülen'in gözbebeği tabir edilen Yamanlar Koleji'nin kurucu müdürü, Sezen Aksu'nun babası Sami Yıldırım'dı. “Yaman Dede” lakabıyla tanınıyordu.
*
Akp'yle cemaat imam nikahlıyken… Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan açısından “muhterem hocaefendi”yken… Fethullah Gülen “bu referandumda mezardakiler bile kalksın evet oyu kullansın” derken… Sezen Aksu ne diyordu? Yetmez ama evet diyordu.
*
Başka ne diyordu?
Pkk açılımı sürecinde Tayyip Erdoğan'a bizzat telefon edip, Akp gibi düşünmeyen insanlara “iki cihanda lekeli” diyordu. “Annemle babamla konuştum, canıgönülden destekliyoruz, annem babam bu sürecin karşısında duranları iki cihanda lekeli kabul ediyorlar, ben de öyle görüyorum” diyordu.
*
Sezen Aksu'nun “baba” vurgusu önemliydi. Akp gibi düşünmeyenlere “iki cihanda lekeli” diyen, aslında babasıydı. Kızı tasdikliyordu.
*
Gel zaman git zaman… Akp'yle cemaatin arası bozuldu, 17/25 Aralık patladı, Tayyip Erdoğan o güne kadar öve öve bitiremediği Fethullah Gülen'i haşhaşi, terörist, sülük ilan etti, inlerine gireceğiz dedi.
*
O sırada Berkin öldü… Sezen Aksu kişisel internet sitesine mektup yazdı, “muhakeme yetisini kaybetmiş bir kibir, iktidar ve güç zehirlenmesinden doğan vicdan tutulması Berkin'i de aldı, namuslu insanlar var bu dünyada, illa ki kazanacaklar” dedi.
*
E, pek enteresandı.
*
Oturdum, bu iki açıklamayı alt alta koyarak, Firuze başlıklı yazımı yazdım. “Cemaatle Akp cankuşken, yetmez ama evetti, akp'nin karşısında olanlar iki cihanda lekeliydi, cemaatle akp düşmanken, Tayyip Erdoğan güç zehirlenmesi yaşayan, vicdan tutulması yaşayan, muhakeme yeteneğini kaybetmiş biriydi, Tayyip Erdoğan'ın karşısında olanlar namuslu insanlardı” dedim.
*
Vay sen misin diyen…
*
“Özgürlük” şarkıları söyleyen “hümanist” sanatçımız Sezen Aksu, savcılığa suç duyurusunda bulundu, beş sene hapse atılmamı talep etti. Yanlış okumadınız… Beş sene hapse atılmamı talep etti. Ne kadar büyük bir suç işlediğimi kanıtlamak için de, Kadir Has Üniversitesi'nden bir profesörün hukuki görüşünü şikayet dilekçesine eklemişti.
*
Eğer bu şikayet dosyası Fetocu bir savcıya denk gelseydi, şu anda içerdeydim. Veya, tutuklama olmasa bile, en azından gözaltı mözaltı gibi kepazelikler yaşayacaktım.
Çok şükür ki, namuslu bir savcıya denk geldi. İnceledi, elinin tersiyle itti. Dava bile açılmasına gerek görmeden, reddetti. Kapı gibi, ders gibi gerekçe yazdı, özetle “söz konusu yazıda suç unsuru yok” dedi.
*
Peki, Sezen Aksu hangi gerekçelerle hapse girmemi talep etmişti?
*
Birincisi…
Yalan yazdığımı öne sürmüştü. Tamamen gerçekdışı bir iddiada bulunduğumu, hiç kimse hakkında “iki cihanda lekeli” demediğini, kendisinin söylemediği sözleri, sanki söylemiş gibi yazdığımı, “iki cihanda lekeli” dediğine dair hiçbir veri olmadığını belirtmişti.
*
Halbuki…
Sezen Aksu'nun “iki cihanda lekeli” dediğini söyleyen ben değildim. Akp yandaşı Sabah gazetesi manşet yapmıştı. Ağustos 2009'da “Minik Serçenin Cesur Yüreği” başlığıyla manşet yapmışlardı, “Tayyip Erdoğan'ı telefonla aradığını, bu sürece karşı duranlara iki cihanda lekeli dediğini” yazmışlardı. Sezen Aksu altı sene boyunca bu manşeti yalanlamadı. Türk basınında Sezen Aksu'nun bu lafı dediğini yazmayan kalmadı. Altı sene gıkı çıkmayan Sezen Aksu, her nedense sadece benim yalan yazdığımı öne sürüyordu.
*
İkincisi…
Babasına cemaat yakıştırması yaparak, başta babası, tüm ailesini rencide ettiğimi öne sürüyordu.
*
Halbuki…
Sezen Aksu'nun babasının Yamanlar Koleji'nde kurucu müdür olduğunu her İzmirli gazeteci bilir. Üstelik… Sezen Aksu'nun babasının Yamanlar Koleji'nde kurucu müdür olduğunu yazan sadece ben değildim. Cemaatin yayın organı Kanaltürk'ün Ankara temsilcisi Faruk Mercan tarafından kaleme alınan, 2009'da Doğan Kitap'tan yayınlanan, Fethullah Gülen'in hayatını anlatan kitapta yazıyordu.
*
Tüm bu gerçeklere rağmen, linç edildim. Cemaat tetikçileri koro halinde saldırıya geçti. Bazı sanatçılarımız olan biteni kültür-sanat tartışması zannetti, Sezen Aksu'nun sanatçı kişiliğine dil uzattığımı filan söyledi. Bazı “yeni chp” milletvekilleri beni alenen “düşman” ilan etti, “ırkçı” ilan etti. O zamanlar Hürriyet'te yazıyordum, Hürriyet'te bile beni yerden yere vuran yazılar çıktı.
*
Ve şimdi…
*
Söz konusu yazıda bahsi geçen Yamanlar Koleji polis tarafından basıldı, okulun beşinci katında Fethullah Gülen'in özel makam odasının olduğu yazılıyor, bu odada Fethullah Gülen'in hırka, tespih gibi özel eşyalarının camekanlar içinde adeta kutsal emanet gibi sergilendiği yazılıyor, bu okuldan mezun olduktan sonra harp okullarına giren teğmenlerin, bu makam odasındaki törenle Fethullah Gülen'e bağlılık yemini ettiği yazılıyor, bu teğmenlerin kılıçlarının bu okulda sergilendiği, öbür öğrencilere gösterildiği yazılıyor, okulda askeri kamuflajlar bulunduğu yazılıyor, okulun depolarında seçim sandıkları, oy çuvalları bulunduğu yazılıyor.
*
Beni linç eden gazeteler, sanatçılar, hatta yeni chp milletvekilleri, şu anda, cemaatin ne kadar iğrenç olduğunu anlatıyor.
*
Hayat ne tuhaf değil mi?
*
Doğrusunu isterseniz… Özgürlük şarkıları söyleyen hümanist sanatçımızın hapse girmemi talep etmesine kırılmıştım. Ama, beni asıl darmadağın eden konu bambaşkaydı. Sezen Aksu'nun savcılığa verdiği suç duyurusu dilekçesinde aynen şu cümle yazıyordu:
*
“Sezen Aksu sanatı ile kamuya mal olmuş bir kişiliğe sahiptir. Onu, oluşmamış bir olguyla itham edilen merhum babası ile yapay bir bağlantı kurmak ve siyasal bir akımın içinde göstermeye gayret etmek, toplumda küçük düşürmek amacını açıkça göstermektedir.”
*
“Merhum babam” diyordu.
Babasının rahmetli olduğunu, rahmetli olmuş babası üzerinden yapay bir bağlantı kurduğumu söylüyordu.
*
Halbuki…
Bu dilekçe verildiğinde Sezen Aksu'nun babası yaşıyordu.
“Merhum” denilerek, savcının vicdanına seslenilmiş, ölmüş insanların arkasından iftira atan, vicdansız biri olduğum belirtilmişti.
*
Babası yaşıyordu.
Ve, bana yalancı deniyordu!
*
Aslında ben ve avukatım, Sezen Aksu'nun babasının “merhum” olmadığını elbette biliyorduk. Buna rağmen, savcılık ifademizde bu konudan hiç bahsetmedik. Çünkü… Sezen Aksu babasına “merhum” demeye çekinmemişti ama, ben ve avukatım “babası yaşıyor” demeye utanmıştık.
*
Hukuk önünde… Sezen Aksu adına, bizim yüzümüz kızarmıştı.
*
Ne diyelim…
Hakikat topallayarak da olsa hedefine varıyor.
Her devrin adamı olmaktansa, topluma gerçekleri anlatmaya çalışan yurtseverlere ise, duygularındaki cam kırıkları kalıyor.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13663 Localisation: Paris
Posté le: 09 Nov 2016 23:43 Sujet du message:
Al sana bir iftira, karalama ve yalancilik daha...
Citation:
Operasyonla susturulmak istenen Cumhuriyet gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, geçtiğimiz gün Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck ile görüşmüştü. Dündar dün de Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo tarafından belediye binasında düzenlenen törenle fahri hemşehrilik nişanı aldı.
MİLLİYET'TEN ÇİRKİN BAÞLIK
Türk basınının efsane ismi, 1 Þubat 1979'da uğradığı silahlı saldırı ile öldürülen Abdi İpekçi'nin gazetesi Milliyet, Can Dündar'ın aldığı fahri hemşehrilik nişanı çirkin bir başlıkla sayfalarına taşıdı. Gazetenin internet sitesi, Dündar haberini, "Paris, firari FETÖ'cüye kucak açtı!" başlığıyla verdi.
GAZETENİN SAHİBİ ERDOÐAN FIRÇALAYINCA AÐLAMIÞTI
Milliyet gazetesi, 2011 yılında AKP'ye yakın Demirören Grubu'na satılmıştı. Gazetenin sahibi Erdoğan Demirören'e ait bir ses kaydı, yolsuzluk ve rüşvet skandalının patlak vermesiyle internete sızdırılmıştı. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile telefonda görüşen Erdoğan Demirören'in, dönemin başbakanı Erdoğan tarafından fırçalanınca telefonda ağladığı ortaya çıkmıştı.
"NASIL GİRDİM BU İÞE" DEYİP AÐLAMIÞTI
23 Þubat 2013 tarihinde BDP heyetiyle Abdullah Öcalan arasında yapılan 'Çözüm Süreci'ne ilişkin görüşmelerin kayıtları, 28 Þubat 2013 tarihinde Milliyet gazetesinde yayınlanmıştı. Bu haber için gazetenin sahibi Erdoğan Demirören'i arayan Recep Tayyip Erdoğan, haberi yapanlar için "namussuzluk" ve "adi herif" diye çıkışmış, 78 yaşındaki Erdoğan Demirören de "Ne yapalım" diye sorduktan sonra, "Nasıl girdim bu işe ya, kim için" diyerek ağlamıştı.
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3017 Localisation: Paris
Posté le: 02 Jan 2017 17:56 Sujet du message:
Kin ve nefret toplumu yaratildi mi o toplumun sonu hayirli olmaz. Turkiye'de durum neredeyse bu, basortulu bacima saldirdilar, camide içki içtiler yalanlariyla koruklenen, Gezi olaylari sirasinda oldurulen çocuga bile acimayan zihniyette daha çok Raina saldirilari olur...
Iste 3 ornek, kin ve acimasizligin ve de kendi gibi olmayanin bertarfa edilmesi dusuncesini disa vurumu...
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13663 Localisation: Paris
Posté le: 03 Jan 2017 2:33 Sujet du message:
Benzerleri de var,
Citation:
Nazilli'de yılbaşı kutlamalarını protesto etmek için temsili 'Noel Baba'nın darp edilip, başına silah dayanması olayından sonra herhangi bir soruşturmanın açılmadığı ortaya çıktı. Bunun üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Alperen Ocakları Aydın İl Başkanı Burak Yaşar'ın da aralarında olduğu 10 kişi gözaltına alındı.
"Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçu işledikleri iddiasıyla 10 kişiden 7'si polis tarafından gözaltına alınırken, 3 kişi de teslim oldu. Terörle Mücadele Þube Müdürlüğü'nde sorguları tamamlanan 10 şüpheli savcılık talimatıyla serbest bırakıldı.
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3017 Localisation: Paris
Posté le: 03 Jan 2017 15:54 Sujet du message:
Kendi gibi dusunmeyeni bertaraf etme aliskanlik haline geliyor AKP Turkiye'sinde...
Laikligi savunursan polis alip goturuyor ama milli duygularim kabardi deyip adam linç etmek istersen sirtin sivazlaniyor.
Citation:
Barbaros Þansal'a apronda linç girişiminin kılıfı: Milli duygular
Modacı Barbaros Þansal’a KKTC dönüşünde uçaktan indikten sonra yaşanan saldırı ile ilgili olarak verilen bazı ifadelerde saldırganlar milli duygularına hakim olamadıkları için bu eylemi yaptıklarını söyledikleri öğrenildi.
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3017 Localisation: Paris
Posté le: 05 Jan 2017 11:50 Sujet du message:
Citation:
İmam hatip Müdürü’nden laikliğe küfür: Ne kadar hırsız, p... varsa laiktir
Nevşehir Eğitim-Bir Sen Þube Başkan Yardımcısı ve Yunus Emre İmam Hatip Ortaokulu Müdürü İskender Çınar, Facebook hesabından “İlk laik şeytandır. Dünyada ne kadar hırsız, p... varsa laiktir” ifadelerinin yer aldığı paylaşımlar ortaya çıktı.
Paylaş
instela'da paylaş
Kaydet Kaydettiklerim
Ozan Çepni
Yayınlanma tarihi: 04 Ocak 2017 Çarşamba, 22:35
[Haber görseli]
Laikliğe küfreden müdür ayrıca, 2024’te hilafetin geri geleceğini belirterek “Nasıl dinsizleştirildik” başlığı altında Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki devrimleri hedef aldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li milletvekillerini ve gazetemizi de hedef göstermekten çekinmeyen Çınar, İstanbul saldırısının yaşandığı yılbaşı gecesinde “İlk laik Þeytan’dır. Allah var kabul ederim ama koyduğu kanunları kabul etmem demektir laiklik. Kafirliktir laiklik. Dünyada ne kadar hırsız, p... varsa laiktir” ifadelerinin yer aldığı görselleri paylaştı.
Hilafet çağrısı
Çınar’ın ayrıca hesabından hilafet çağrıları da yapması dikkat çekti. “Nasıl dinsizleştirildik” başlığı altında medreselerin kapatılması, hilafetin kaldırılması, Arapçanın yasaklanması, ezanın Türkçeleştirilmesi ve laiklik ilkesinin anayasaya girdiği yılları paylaşan Çınar, “2024 de hilafet geri gelecek. Diğerlerini söylemeye gerek bile yok” yorumunda bulundu.
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum