Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.
Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - "Oui à la Turquie" de Rocard...
Forums d'A TA TURQUIE Pour un échange interculturel
Bon j'attends toujours quelques remarques sur le livre.
Désolé, mais je refuse d’y perdre de mon temps. Surtout après les témoignages d’Alex.
Il vaut mieux qu’ils disent ‘non’ que dire ‘oui’ et exiger.
Sinon c’est ‘Harry qui nous veut du bien’ et là, il peut se le garder son ‘oui’.
Inscrit le: 28 Fév 2008 Messages: 435 Localisation: France
Posté le: 03 Oct 2008 12:20 Sujet du message:
Manifestement, il y a des gens encore -hélas- qui n'ont pas encore compris la gravité d'une telle accusation. Je récapitule donc.
L'emploi du mot "génocide" utilisé comme synonyme de massacre de masse et de nettoyage ethnique, n'implique en aucune manière qu'il y ait une qualification de crime de génocide commis par des personnes à l'encontre d'autres en l'absence de tout verdict d'un tribunal pénal, désignant des coupables et des victimes, personnes physiques et attribuant des réparations. En l'occurence, aucun Tribunal n'ayant pris une telle décision, nul ne peut désigner des coupables turcs ou autres, et le crime de "génocide" des Arméniens par des Turcs reste une opinion comme une autre, sans aucune espèce de valeur juridique donc.
A partir de ce constat, par utilisation excessive du mot "génocide"- qui je le rappelle une fois de plus, n'est pas d'application rétroactive, à savoir qu'il n'est nullement question d'appliquer ce concept juridique à des événements antérieurs à la Seconde Guerre mondiale- il faut concéder qu'il y a eu un "génocide" des arméniens sans que leurs auteurs puissent être identifiés nominativement, mais également un "génocide" de civils musulmans.
Et comme il n'existe pas de prononcé de verdict par un Tribunal ad hoc, d'une sentence de crime de génocide commis par le régime des Jeunes Turcs contre des Arméniens, le fait de le rappeler ne peut être taxé de "négationnisme".
Exemple :
Le célèbre historien anglais Bernard Lewis, à l'oeuvre mondialement connue, qui fut traduit devant la 17è chambre du tribunal correctionnel de Paris, par le Comité de défense de la cause arménienne (CDCA), n'avait pas pu être condamné en vertu de la loi Gayssot de juillet 1990. Le 18 novembre 1994, les magistrats avaient jugé que les poursuites pour négationnisme ne s'appliquent qu'aux crimes contre l'humanité " commis pendant la dernière guerre mondiale par des organisations ou des personnes agissant pour le compte des pays européens de l'Axe".
Turkiye'den "oui à la turquie" yorum yapilmis, bilginize sunuyorum :
Yorum - Riva Kastoryano]
Eski Fransa başbakanından 'Türkiye'ye Evet' kitabı
Avrupa tarafından unutulan Türkiye, iç politikada istikrarı sürdürme çabası içinde Kafkaslar ve Ortadoğu'da bağımsızlığını sürdürüyor.
Michel Rocard, son eseri Oui à la Turquie [Türkiye'ye Evet] Avrupa'da görüşmelerin kapanmaması gerektiğini, bu adaylığın ortaya koyduğu konuların her zaman geçerli olduğunu ve tartışılması gerektiğini anımsatıyor. Rocard'ın son dileği "Fransa dönem başkanlığı Oui à la Turquie [Türkiye'ye Evet] demek için hayal edilen fırsat olsun". Michel Rocard'ın eseri her şeyden önce Türkiye'nin daha şimdiden Avrupa'ya kazandırdıklarını bize göstermeyi başarıyor. Sadece adaylık konumuyla bu ülke Avrupa Birliği kimliğini (büyük pazar, siyasi ya da medeniyet alanı) sorguluyor, projelerindeki belirsizliği belirtiyor, kararsızlıklarını ortaya çıkarıp değerlerini sorgulatıyor (insan haklarına dayalı evrensellik mi Hıristiyanlık farkı mı?).
Böylece Avrupa'nın kapısındaki Türkiye, (kendine sığınak yaptığı) tarihi ve tanımlaması gitgide daha güç hale gelen hedefleri arasında kalmış bir Avrupa'daki gerilimi canlandırıyor. Çünkü Türkiye ötekini, başlangıçta rasyonel olan bir projeyi zorluyor. Türkiye'nin Avrupa ile bütünleşmeye adaylığı ötekinden -Müslüman'dan- duyulan korkuya dayanan irrasyonel söylemleri ve Eski Kıta'ya Hıristiyan kökenlerinin anımsatılmasını doğuruyor. Michel Rocard'ın eseri bu tartışmayı rasyonelleştirmeyi başarıyor. Yazar, tartışmanın içerdiği konu ne olursa olsun, her şeyin bir yandan Türk milli kimliğinin oluşturucu unsurlarından olan İslam'a, öte yandan sözde Avrupa kamuoyunun [Türkiye'yi] reddetmesine bağlanmasıyla oluşan, İslam/Hıristiyan, Doğu/Batı karşıtlığından kaçınıyor.
Türkiye'nin üyeliği 19. yüzyılın başından itibaren süren modernleşme seçeneğinin teyit edilmesi anlamına gelecektir. Yazar, Batı modernliğini kendine mal ederek çok erken bir tarihte laiklik yönünde tercih kullanan Türk ulus-devleti için, Avrupa'nın yansıttığı Müslüman olduğu için farklı imajını düzeltmeye çalışıyor. Ayrıca yazar İslam'da, medeniyetler diyaloğu için bir fırsat ve Türkiye'ye evet demek için nedenlerden birini görüyor. "Türkiye'ye evet", çünkü Avrupa, Türk siyasi, ekonomik ve toplumsal hatta kültürel hayatında bir kaldıraç etkisi yapmaktadır. Kopenhag Kriterleri, özellikle insan hakları ve azınlıkların korunması konularında, hem sivil toplumda hem siyasetçileri arasında yankı bulmaktadır. "Hassas konular", -Ermeni ve Kürt sorunu- bugün artık kamusal alanda tartışılmaktadır. Demokratik refleks eksikliği ve bazen reformları, medyayı, aydınları, hatta şimdiye kadar tabu olarak kabul edilegelmiş tarihî ve siyasî konularda resmi görüşten farklı bir görüşü dile getiren bazı siyaset adamlarını sınırlandıran "baskı" kültürüne rağmen. Türkiye'nin demokratikleşmesini özellikle görmeliyiz!
Ama bunlar yeterli değil. Avrupa için güvenlik, sınırlar, göç ve nüfus sorunları da vardır. Michel Rocard buların üzerinden hızla geçmekte ve muğlak bir şekilde ele almakta. Örneğin nüfus konusunda Michel Rocard, Türkiye'nin 2015 yılında Almanya'nın hemen ardından, Avrupa'nın en kalabalık nüfusa sahip ülkesi olacağını yazıyor. Türkiye o zaman "Avrupa Parlamentosu'nda Almanya ile eşit olarak 82 sandalyeye sahip olacak". Rocard aynı zamanda Lizbon Antlaşması'nın, tabii ki Türkiye'yi hedef alan bir tedbirler "büyük" ülkelerin milletvekili sahip olabileceği sandalye sayısını sınırlandırdığını da anımsatıyor. Bu nüfus aynı zamanda AB'nin "rekabet edebilirlik gücünü genişletmeye olanak sağlayan" bir ekonomik potansiyel de içermektedir. Bu da bizi Avrupa'nın başlangıçtaki eğilimi konusundaki soruya götürüyor: Büyük bir pazar mı siyasi proje mi? Avrupa'nın siyasi projesi ne oldu? Michel Rocard kötümser bir bakışa sahip: Türkiye'nin Avrupa'ya açılması AB'nin normlarının etki alanını yaymak, Eski Kıta'nın ekonomik ve finansal hayatiyetini sürdürebilmek açısından faydalıdır. Avrupa bir siyasi proje değil, öyleyse dinamik ve demografik, ekonomik ve finansal büyüme içinde olan bir Türkiye'yle bütünleşmeyi neden reddetmeli? Mesela Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle unutulan ama bugün Kafkasya konusundaki tartışmalar ve Türkiye'nin bölgede diplomatik sahnedeki rolünü artırmasıyla yeniden gündeme gelen stratejik ve jeopolitik sorunları ne yapacağız? Avrupa Türkiye'ye, siyasi bir proje olduğundan değil, ama kendine olanaklar sağlayarak gerçek bir güç haline gelmek ve küreselleşme süreciyle bütünleşmek için, muhtaç. Barroso, Türkiye'nin Avrupa projesinden uzaklaşmasına tepki olarak, 2008 baharında Bilgi Üniversitesi'nde ve TBMM'de yaptığı konuşmalarda "Birlik ve Türkiye aynı kaderi paylaşmaktadır." demişti. Hiç olmazsa bu konu soğukkanlı bir şekilde tartışılmayı hak etmektedir ve Michel Rocard enerjisi, inançla ve ihtiyatla. www.nonfiction.fr Michel Rocard, Oui à la Turquie [Türkiye'ye Evet], Hachette Littératures, 2008.
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 1435 Localisation: France / IDF
Posté le: 04 Oct 2008 5:13 Sujet du message:
Bonsoir à tous,
et bien contrairement à bon nombre ici venu juste polémiquer sans matière aucune - on aura pris l'habitude ! - je me suis précipité dés sa sortie pour l'acheter et je pense avoir été un des premiers à le terminer la semaine même de sa sortie. J'ai fais des marques pages pour en faire une critique. Néanmoins je me suis lancé dans autre chose désolé. Mais les marques pages sont toujours là, je pense la faire un jour.
Etant un fervent partisan de l'adhésion turque, et je le resterais jusqu'à ma mort quoi qu'il advienne, j'ai relevé quelques erreurs dans le livre de Monsieur Rocard. Pas méchantes. Le nombre de kurdes par exemples nettement en dessous de ce qu'il en est. Il doit les mettre à 6 millions en Turquie environ si j'ai bonne mémoire.
La principale critique en fait c'est que c'est réduit un maximum pour être présenté au lecteur lambda. Faire passer un maximum d'idées, de contre-arguments, en un minimum de lignes. Je pense pour ma part que le pari n'est pas trop mal réussi.
Les avantages géostratégiques, laiques, économiques, civilisationnels, ect... sont abordés. Ce livre est un peu à prendre dans le sens "l'adhésion turque pour les nuls". C'est là d'ailleurs son grand intérêt. Quand on est passionné on aimerait parler de tout. Simplifier n'est pas si simple.
Le grand désaccord, pour ma part, que j'ai noté - et je le pense politique, je suis vert et il est P.S - est sur la conception de l'Europe.
Pour Michel Rocard l'Europe fédérale est morte avec l'Angleterre en 1971 et il reconnait "volontiers" que l'adhésion de la Turquie poserait problème dans une Europe Fédérale.
En clair il divise deux visions de gauche partisantes de l'adhésion : principalement les verts qui sont pour une europe fédérale, et le ps. _________________ Donnez nous des bars, des filles à matelot,
Des chansons à boire ou à sanglots,
Suivez nous un soir au rencard des héros
Vivre l'histoire de la gigue et du couteau...
Soldat Louis
Inscrit le: 09 Oct 2007 Messages: 3474 Localisation: Somewhere in the world
Posté le: 05 Oct 2008 16:14 Sujet du message:
Le fond de la pensée de Mr Rocard :
Dans la perspective de cette confrontation entre les Etats-Unis et l'Europe -sans même parler de la Chine - il est essentiel que l'Europe fasse masse: l'adhésion de 71 nouveaux millions de citoyens consommateurs en plus de nos 550 millions de citoyens européens est donc décisive. Il faut que l'immense marché turc, avec sa faculté d'entraînement dans les économies musulmanes, joue dans le sens de l'Europe.
L'adhésion turque est une nécessité si l'on veut assurer une issue plutôt européenne qu'américaine au rééquilibrage du capitalisme contemporain ".
Michel Rocard
Il ne faut pas dissocier le personnage de ses paroles, et nous y voyons le fond de sa pensée, dans cette citation: la Turquie, et pourquoi pas y ajouter l'Ukraine, la Russie, avec leurs millions de moujiks prêts à ingurgiter, jusqu'à en baver, les produits excédentaires de l'Occident en ces temps de crise..., se voit attibuer par cet éminent politicard, le rôle de "consommateur", donc client, et des têtes bien "pensantes", qui ne voient pas plus loin que leur nombril, y voient le signe d'une turcophilie, du genre de l'épicier qui recoit le client avec des courbettes et le n...jusqu'au trognon (excusez moi pour ces écarts de langages imagés sans lesquels je ne puis développer ma pensée comme il se devrait....)
Mr Rocard a fait son apprentissage politique dans un parti spécifiquement français, le PSU, vivier des militants d'extrême gauche toutes obédiences confondues (trotskistes, maoistes et j'en passe..) en y représentant kune alternative en SA personne au secrétaire général du PS de l'époque, c'est à dire à Mr Mitterand, et le moment venu, il est passé au PS avec l'ensemble de ses troupes, et il a assumé un moment les fonctions de premier ministre, artisan de l'austerité et de tout ce que ce qui est convenu d'appeler la "droite" ne pouvait réaliser sans heurter son électorat populaire.
Il s'est fait oublier ou tout simplement, il a été oublié pendant près de deux décennies, et il revien à la charge en préconisant le oui à la Turquie pour que cette dernière gobe les produits de l'occident en temps de crise, pauvre Turquie déjà dépouillée et spoliée....
Je reprends à mon compte l'expression bien connue;;"ufak at, civciller de yesin"..
mais des plus gros que "civciv" sont assez stupides, à moins d'être des félons, pour lui descerner le prix de la turcophilie..Je dirais moi "prix de la turcophagie"!!! Oui, la Turquie est une alternative, de même que la fédération russe et l'Ukraine, et bien sûr la Géorgie avec les temps qui courent..à la crise des économies occidentales..pour combien de temps?? jusqu'à ce qu'elles se fassent spolier ce qu'il rleur reste encore de ressources et de richesses!!! _________________ Родион Романович Раскольников
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 11193 Localisation: Nancy / France
Posté le: 05 Oct 2008 22:32 Sujet du message:
Justement c'est un point essentiel que j'ai essayé de développer lors de mes interventions.
Une adhésion à l'UE permettra à la Turquie de s'affranchir de l'appui (tutelle, pression, dépendance -utilisez les mots qui conviennent à votre propre jargon) des USA qui lui coûte très très cher.
Ce fait serait très bénéfique pour la Turquie mais aussi pour l'U.E.
Donc, je suis très content que Rocard insiste sur cette question extrêmement peu développée lors des débats.
Il y a d’autres passages que celui souligné par Raskolnikoff, qui développe cette idée dans le sens que je viens d’évoquer.
Maintenant ceux qui trouvent que ce livre est une œuvre de "de la turcophagie" souffrent d’une vision hypertrophiée. Aurel a bien souligné, dans un moment où « non à la Turquie » est à la mode et fait prime, Rocard lance un livre « oui à la Turquie » afin de contrer un certain nombre d’arguments erronés, issus des préjugés. Donc il est compréhensible que le livre caresse dans le sens du poil.
Une Turquie idyllique n’a pas de sens dans ce contexte.
Quant la vision d’une Turquie «dépouillée et spoliée »! Celle-ci ne doit pas devenir une sorte de maladie. Avant tout ce danger existe en Turquie à cause des forces internes.
Et encore une fois une Turquie membre de l’U.E. pourrait préserver mieux son unité. Il n’y a pas d’indépendance absolue. Nous vivons dans un monde d’interdépendance. La France n’est pas non plus un pays totalement indépendant.
Quant au Prix des Turcophiles ! Ce n’est pas un prix qui récompensent des turcophiles, Rocard ne l’est pas d’ailleurs. Ce Prix est délivré à une personnalité ayant par ses écrits, ses prises de position, œuvrée à une reconnaissance de l'apport politique, culturel... de la Turquie et des Turcs dans la société contemporaine, brisant ainsi les clichés et les préjugés et permet ainsi de présenter une Turquie juste avec ses richesses mais aussi ses faiblesses.
Et il est tout à fait possible de souligner certaines divergences lors de la cérémonie, telle, les parlements n’ont aucune habilité à écrire l’histoire, les décisions de reconnaissance du génocide par un parlement relève avant tout des considérations politiques internes ou externes.
D’ailleurs comme Alex un certain nombre des forumeurs avancent un argument de poids sur le terme génocide.
Pour terminer, si vous attendez que les autres pensent exactement comme vous, vous serez bien seul… Et le plus important votre solitude ne sert nullement votre cause.
Ömer Madra: Bugün bir kitaptan ve bir programdan söz edeceğiz.
Cengiz Aktar: Bir ulusal program, bir, hatta iki kitap. İki kitap birden çıktı tesadüf Fransa’da Türkiye ile ilgili; İlk defa Türkiye’nin önemini vurgulayan kitaplar. Benzer kitaplar Türkiye dostları tarafından yazıldı daha önce veya Türkler tarafından yazıldı. 2004’te Türkiye’den Kuşku Duyanlara Mektuplar diye bir çalışma vardı Asaf Savaş Akad, Ali Kazancıgil, Rauf Gönenç ve Nilüfer Göle tarafından yazılan.. Bunun gibi kitaplar çok, ama bu yeni çıkan iki kitap önemli ve farklı; bir tanesi Michel Rocard imzalı, Fransa’nın eski başbakanı. Fransa’da siyaseten hergün adından bahsedilen biri değil artık, ama yine de çok saygınlığı, ağırlığı olan bir isim, üstelik Avrupa Parlamentosunda vekil.
Bir diğer kitap da, kanaatimce son 20-30 yıl içerisinde Ankara’dan gelip geçmiş en kaliteli en derin Fransız büyükelçilerinden Francoise Dopfer’in kitabı: Türk Kargaşası diye tercüme edilebilir. Bu kitabı henüz görme fırsatı olmadı. Adı biraz karışık olsa da Türkiye’nin öneminden bahseden bir kitap. Henüz okumadım, ama çok yazıştık yazarken kitabı.
ÖM: Michel Rocard’ın kitabının adı neydi?
CA: O da Oui à la Turquie çok provokatör bir isim, çünkü 2004’teki geçen Avrupa seçimlerinde bazı Fransız siyasetçileri “non a la Turquie” diye kampanya yapıyordu.
ÖM: Düpedüz “Türkiye’ye hayır”.
CA: Bu da tam karşıtı bir tavır, tam tersini söylüyor. Bir siteleri var: http://www.ouialaturquie.fr/. “Türkiye’ye evet”i eski bir başbakanının söylüyor olması önemli tabii. Bu iki kitap da, “ah, bu Türkiye girince biz ne yapacağız, nerelere saklanacağız, başımıza büyük bela alıyoruz” demenin yerine Türkiye’nin AB’ye üye olduğunda neler getireceğini anlatıyorlar halka. Dolayısıyla burada bir yaklaşım değişikliği var, bu çok önemli. Rocard’ın kitabı 160 sayfa, Dopfer’in kitabı 130 sayfa, tam risale şeklinde yazılmış kitaplar. Mesela Rocard kitabında, “Türkiye’nin üyeliği Avrupa için bir hayat sigortasıdır” diyor. Ardından da, “kanaatim odur ki, Avrupa’yı Türkiye’ye açmak ekonomik olarak akıllıca, stratejik olarak vazgeçilmez ve kültürel olarak avangard bir hadise” diyor.
ÖM: “Öncü işi” diyor yani.
CA: Evet. Kitap çok hızla okunabilen, bir saatte okunabilecek uzun bir makale aslında. 1959’dan bahsediyor, ondan önce de biraz Osmanlı’dan bahsediyor. Ekonomik veriler var Türkiye ile alakalı. 2002-2004 reformlarından, AKP’nin reform sürecinin en heyheyli döneminden söz ediyor. “Kızdıran Sorular” başlığı altında bir enteresan bölüm var; Kürt meselesi, Ermeni meselesi, Kıbrıs, vs. 2004 sonrasında Avrupa’nın, özellikle Fransa’nın Türkiye’ye olan düşmanca tavrını inceliyor uzun uzun. “Avrupa İçin Bir Fırsat” adlı bölümde de, Türkiye’nin AB üyeliğinin avantajlarını sayıyor. Kitabı da benim 2023 teklifimle bitiriyor. ‘“Hedef 2023” başlıklı bir bölüm. Bizim kullandığımız argümanların hepsini alıyor, kullanıyor, kendi argümanı haline getiriyor hatta. Bir Fransızın, eski bir başbakanın bunu söylemesi tabii çok önemli.
ÖM: Bir Avrupa parlamenterinin aynı zamanda.
CA: “Bunu artık gündeme getirmemiz gerekir, Türkiye’yi oyalamamamız gerekir, Türkiye’deki şevk kayboluyor, Türkiye’ye artık bir tarih vermeliyiz. En akılcı, makul tarih de 2023’tür. Bu tarih Türkler için çok önemli, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı, AB’deki varlıklarının birinci yılı olsun” diyor. Böyle bir temenni ile bitiriyor. 2023’ün Avrupalılara yeterince zaman tanıdığını, Türkiye’yi hazmetmek için gerekli zamanın bu şekilde bulunabileceğini, Türkiye’nin de hazırlanması için böyle bir zamana ihtiyaç olduğunu söylüyor. Bütün söylediğimiz şeyleri tekrar alıyor ve eski bir Fransa başbakanı olarak halkına, tabii ki siyasilere böyle bir teklifte bulunuyor,. Epey bir kavga var bu konuda web sitesinde, “sen bizi sattın” falan diyorlar.
ÖM: Belki de Türkiye’den yüklüce bir para gitmiştir eski başbakana, bunu yazdırmışlardır, olamaz mı yani?
CA: Bunu söyleyenler olacaktır tabii, ama Fransızlar bizim kadar komplocu değiller, ben okudum aşağı yukarı bütün yorumları, 150 tane kadar yorum var, daha da artacak, öyle gözüküyor. 2009 yılı Türkiye yılı olacak, fiilen Mart’ta başlayacak, bir sene sürecek, aslında “sezon” diyorlar, ama en az bir yıl boyunca Türkiye’den ağırlıklı bir şekilde bahsedilecek. Mart 2010’a kadar süreceği için bir yıl olacak haliyle.
Burada önemli olan şu; Fransızlar Türkiye konusunu tamamen olumsuz bir bakış açısıyla, görüyorlardı yakın zamana kadar, şimdi bir değişiklik var artık, “Türkiye’nin getirileri de olabilir” deniyor. Rocard’ın ve Dopfer’in kitapları hep bunun üzerine kurulu. Bu önemli. Bir de tabii “Fransızlar Türkiye’nin üyeliğine karşıdır, dolayısıyla bu konuyu konuşmayın dahi” yargısı kırıldı, Bu kitaplar bunun böyle olmadığını, bunun üzerinden tartışmak gerektiğini ortaya koydu. “Niye karşıyız, herşeyin farkında mıyız, Türkiye’yi ne kadar biliyoruz, Türkiye nerede?”
“Fransız kimdir?” diye sormuşlar, Þansolye Bismarck, “böyle kısa boylu, devamlı ekmek yiyen ve coğrafyadan bi haber bir adamcağızdır” demiş.
Hakikaten öyledir, yerini bilmezler Türkiye’nin, dolayısıyla yapacak epey iş var, bu kitapların da bu yeni tartışma ortamının ilk öncüleri olması temennisini burada dile getiriyorum.
ÖM: Düşünsel dönüşüm diyebileceğimiz bir şey. Cumhurbaşkanı Gül’ün, Sarkisyan’ın davetini kabul ederek Ermenistan’daki maça gitmesinin de böyle şeylerde faydası oluyor, ama dün Cengiz Çandar’ın yazdığı gibi, öbür taraftan Başbakan medyaya anormal bir saldırıya geçti.
CA: Bu görülmüş bir şey mi?
ÖM: Gündemi dağıtması açısından ilginçti, kazanç hanesine rahatlıkla yazılabilecek bir şey bu Ermenistan ziyareti.
CA: Bir çuval inciri berbat etmekte üstümüze yoktur biliyorsun. Bir de fikirle zikir arasındaki fark her zaman çoktur.
Diğer konumuz “ulusal program”, bundan hiç bahsedilmiyor, hiç olmazsa adını edelim, unutuldu gitti. Ulusal program, aday ülkenin taahhütleri demek, yani AB tarafı bir katılım ortaklığı veriyor aday ülkeye, “bak ben bunları istiyorum şu kadar zaman içinde yaparsan iyi olur” diyor. Aday ülke de mukabil belge olarak bir ulusal program hazırlıyor. Koskocaman bir belge çıktı, bu üçüncüsü; 2001’de hazırlanmıştı, 2003’te tazelenmişti, şimdi bir daha tazelendi 2008’de. 406 sayfalık bir taslak bu, dünya kadar, yani yüzlerce yasa ve yönetmelik var. Müktesebatı, yapılması gereken işleri tamamen karşılıyor mu? Karşılamıyor tabii, ama çok kapsamlı, özellikle teknik bölümleri çok kapsamlı. Siyasi bölümler daha muğlak, ifadeler çok demokratik, çok hoş, çok umut verici, ama içinin nasıl dolacağı belli değil. Tabii her zaman olduğu gibi muğlaklık var, ama teknik konularda çok iddialı. 2014’te üye olacağı hesaplandığı için bütün sayılan işlerin 2013 sonuna kadar bitirilmesi öngörülüyor.
ÖM: İyi tabii öyle bir şey konması.
CA: Tabii, ama olacak iş değil, bundan önceki ulusal program %40 seviyesinde gerçekleştirilebildi, ama bu kapatma davasının düşmesinden sonra gündeme geldiği için iyi bir tesadüf aslında. Zira bu, AKP’nin belki artık bu meselenin önemini iyice anladığı, hazmettiği anlamına gelebilir, ama gelmeyebilir de tabii, yine de biz öyleymiş gibi alalım. “AKP’nin böyle bir niyeti ve iradesi olduğu anlamına geliyor” diyelim ve ilerleyelim.
Bu herkesin meselesi, 80 küsur STK’ya yollandı, diğer uzman kuruluşlara yollandı. Ne kadar geniş konuşulursa, duyulursa, bilinirse o kadar iyi, çünkü bu programın içinde yapılacak işler bizim hayatımızı birebir ilgilendiren işler. Bu bir dış politika meselesi falan değil, her konuda, balıkçılıktan tarım politikalarına, ulaşım politikalarına, sağlığa kadar yapılacak her iş ayrıntılandırılmış. Görüş alınacak tabii, bu görüşler ne kadar dikkate alınacak vs. o ayrı ama en azından böyle her seviyede bir istişare niyeti var. Siyasilere de gidiyorlar tabii. Dün izlemişsinizdir, Muhsin Yazıcıoğlu dahil herkes “buyurun” diyor, ama bizim milliyetçi ikizler, yani MHP ile CHP, “biz istemezuk” demişler.
ÖM: Ali Babacan da şikâyet etmiş galiba, “görüşme imkânı bulamıyoruz” diye. Hakikaten çok tuhaf bir durum.
CA: Bu çok manidardır, yani CHP ile MHP, artık tamamen kaba milliyetçilik üzerinden politika yapan, -politika bile değil aslında- aynı duruşa sahip iki parti. Hiçbir şey önermiyorlar veya uyduruk kaydırık şeyler öneriyorlar önerdiklerinde, ama ciddi bir programları yok. AKP ne dese “hayır” diyorlar, iş oraya geldi.
Bu ulusal programı hayata geçirebilmek için, anayasa değişikliği gerekiyor, burada da muhalefetin oylarına ihtiyaç var 2/3 çoğunluk için. Dolayısıyla şimdiden, “bize hiç gelmeyin” demeye getiriyorlar. Zaten AB Genel Sekreteri Oğuz Demiralp Onur Öymen’e verecekti, o da olmamış, postayla yollamışlar dün galiba, öyle anlaşılıyor. MHP’de adres hiç belli değil. Son dönemde 2002-2004 dönemindeki bütün reformlarının hepsinin altında imzası vardı bu iki partinin, hemen onaylıyorlardı. MHP de bir önceki koalisyon hükümetinin içindeydi ve devrim niteliğinde kararların altında, hükümet olarak imzası var. Belki mecliste mırın kırın ettiler, oy kullanmadılar, ama kararları bunlar çıkardılar, ölüm cezasının kaldırılması, Türkçe dışındaki dillerin konuşulması kararlarının altında MHP’nin hükümet partisi olarak, koalisyon partisi olarak imzası vardır.
Ancak, MHP ve CHP artık Türkiye’nin AB üyeliğine karşı iki partı olarak duruyorlar. Bunu da her şekilde, her fırsatta gösteriyorlar. Son olarak “biz Ali Babacan’ı falan görmeyiz, bu ulusal programı da postayla yollayın” tavrı bunun yeni bir işaretidir.
Açılacak başlık neredeyse kalmadı, bir “Bilgi toplumu ve medya” başlığı var açılacak, bir son dakika sorunu çıkmazsa. Bir de “Sermayenin serbest dolaşımı”. Diğer başlıklardan haber yok. Fransa’nın Türkiye’ye karşı takındığı tavırda görece bir yumuşama seziliyor, en azından ikili meselelerde veya birebir Avrupa’yı ilgilendirmeyen meselelerde Fransa’dan boncuklar dağıtılıyor Türkiye’ye. İnşallah bunun arkası gelir, yani ikili konulardaki ortaklıklar çok taraflı ortaklıklara dönüşür zamanı geldiğinde. Avrupa içerisinde de Türkiye’yi bir ortak bir partner olarak algılar Fransa inşallah.
ÖM: Bugün tam bir okuma notları halinde geçirdik programı, çok teşekkür ederiz.
(10 Eylül 2008 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)
Inscrit le: 09 Oct 2007 Messages: 3474 Localisation: Somewhere in the world
Posté le: 07 Oct 2008 19:00 Sujet du message: Une question
Apparemment ce fil ne suscite plus d'intérêt mais qu'on me permette une question qui peut paraitre et qui est peut-être idiote, et au temps pour moi si l'information à ce sujet m'a échappé quelque part :
QUI A ATTRIBUE LE PRIX DE LA TURCOPHILIE A Mr ROCARD?
Une association? ATT? Un collectif? Autre?
Question subsidiaire :
POURQUOI? (tout bêtement encore, mais la question est quand-même d'autant plus pertinente que Mr Erpuyan lui même reconnait que le bénéficiaire du prix n'est pas turcophile.....!!!???
Autant attribuer le prix Nobel à quelqu'un qui n'a rien pour oeuvrer en faveur de la paix!!!???
Un peu de logique et de cohérence SVP!!! _________________ Родион Романович Раскольников
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 1435 Localisation: France / IDF
Posté le: 07 Oct 2008 20:59 Sujet du message: Re: Une question
Raskolnikoff a écrit:
Autant attribuer le prix Nobel à quelqu'un qui n'a rien pour oeuvrer en faveur de la paix!!!??? Un peu de logique et de cohérence SVP!!!
Tout le monde n'est pas censé aimer la Turquie. La plupart de mes concitoyens n'en ont rien à foutre de la Turquie. Et ce fût mon cas pendant près de 20 ans. Quand je dis "rien à foutre", entendons-nous bien, ils n'ont souvent aucune connaissance sur le sujet, ne savent pas placer le pays sur une carte. Le fait est, la majorité des français sont des ignorants en géographie et la plupart vous placerait le Montenegro en Amérique du Sud !!!
On ne demande à personne d'aimer la Turquie. On leur demande, en revanche, d'être JUSTE !!!
Une information JUSTE sur le pays suffirait à le faire rentrer. _________________ Donnez nous des bars, des filles à matelot,
Des chansons à boire ou à sanglots,
Suivez nous un soir au rencard des héros
Vivre l'histoire de la gigue et du couteau...
Soldat Louis
Inscrit le: 08 Oct 2008 Messages: 3 Localisation: Paris
Posté le: 08 Oct 2008 17:15 Sujet du message:
Bonjour a toutes et a tous!
J´ai - enfin - l´honneur d´ecrire mon premier mot ici sur ce forum. Bon courage a toutes et a tous!
Pour prendre la vision de M. Rocard, la Turquie entre tres tres bien dans la vision de l´Europe comme puissance mondiale. Je trouve qu´il se place dans une lignee politique tout a fait raisonnable tout comme ceux qui sont contre...
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 1435 Localisation: France / IDF
Posté le: 13 Oct 2008 20:01 Sujet du message:
Salvatore a écrit:
Pour prendre la vision de M. Rocard, la Turquie entre tres tres bien dans la vision de l´Europe comme puissance mondiale. Je trouve qu´il se place dans une lignee politique tout a fait raisonnable tout comme ceux qui sont contre...
Mouais... encore faudra-t-il m'expliquer en quoi la vision de ceux qui sont contre est si raisonnable que ça ??? _________________ Donnez nous des bars, des filles à matelot,
Des chansons à boire ou à sanglots,
Suivez nous un soir au rencard des héros
Vivre l'histoire de la gigue et du couteau...
Soldat Louis
Inscrit le: 09 Oct 2007 Messages: 3474 Localisation: Somewhere in the world
Posté le: 28 Oct 2008 21:45 Sujet du message:
Je reprends ici la question que j'ai posée il y a quelque temps déjà et qui est restée sans réponse, les admins du forum ne daignant pas répondre aux sollicitations de Mr Rasko qui ne leur semblent pas dignes d'intérêts..
QUI A ATTRIBUE LE PRIX DE LA TURCOPHILIE A Mr ROCARD?
Une association? ATT? Un collectif? Autre?
Question subsidiaire :
POURQUOI? (tout bêtement encore, mais la question est quand-même d'autant plus pertinente que Mr Erpuyan lui même reconnait que le bénéficiaire du prix n'est pas turcophile.....!!!???
Bon..trêve de susceptibilité qui n'a pas lieu d'être....
Je viens d'apprendre par mes propres moyens que la cérémonie de remise de prix se déroulera le 12 déc. dans la soirée...( mais cela on le savait déjà..) DANS LES LOCAUX DE L'OFFICE DU TOURISME TURC CHAMPS ELYSEES.... (ce qui n'a pas été annoncé officiellement jusqu'à présent....
A Mr Erpuyan de confirmer officiellement......
Et pour répondre -très brièvement - à Mr Aurel qui pose la question suivante : (je cite) :
"Mouais (= traduction svp???)... encore faudra-t-il m'expliquer en quoi la vision de ceux qui sont contre est si raisonnable que ça ???"
Transfert et perte de souveraineté
Déficit progressif et croissant des échanges avec l'UE, et donc transfert de ressources au détriment de la nation
Exposition et surexposition aux agressions externes et internes (réduction des pouvoirs des forces de l'ordre)
Rien que cela fait plus qu'une raison........ _________________ Родион Романович Раскольников
Inscrit le: 28 Fév 2008 Messages: 435 Localisation: France
Posté le: 29 Oct 2008 7:06 Sujet du message:
Oui Raskolnikoff, je vous rejoins sur toute la ligne, d'autant plus que j'ai été tout bonnement exclu de son site, je suis devenu persona non grata compte tenu que je ne peux plus y laisser mes opinions. Je suis automatiquement censuré !
Drôle de conception des débats démocratiques. C'est un véritable scandale !
Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures Aller à la page Précédente1, 2, 3Suivante
Page 2 sur 3
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum